KADIN YÜZYILININ SLOGANI JIN JIYAN AZADÎ

Hêja Zerya
12 Kasım 2022

Her sloganın bir ruhu, zamanı ve mekanı vardır. Beslendiği bir ideoloji ve dayandığı bir paradigma vardır. Tarihsel, toplumsal temeli, bir zihniyet dünyası vardır. Toplumsal hafızanın dile gelişi, düşüncenin söze dökülmesi ve sözün kabul görmesi büyük bedelleri, mücadeleleri gerektirir. Ezilen, sömürülen sınıf, ırk, kadın, halklar, kültür ve inançlar gerçeğinin dili olan, direnişini, eylemini, özgür yaşam inancı, umudu ve iddiasını dile getiren sloganlar böyle ortaya çıkar. Devrim süreçlerine, emek-adalet-demokrasi-özgürlük mücadelelerinin yükseldiği zaman ve mekanlara uzandığımızda bu gerçeğin en yalın dile gelişiyle karşılaşırız. Sözün anlam kazandığı, anlamın yaşamla buluştuğu tarihi süreçlerin ürünüdürler.

Sesi kesilen-duyulmayan, sözü dinlenmeyen, karadelik misali yaşam enerjisi yutulanların sese-söze-yaşam gücü-enerjisine kavuşması büyüleyici, çekici ve dönüştürücü bir atmosfer yaratır. Bu devrim atmosferidir, kendini yeniden doğurmanın, özgür doğuşların direniş zamanlarıdır. Erkek egemen sistemin baskıladığı, başkalaştırmak, köleleştirmek, yok etmek, kırım ve soykırımdan geçirmek istediği kadın ve toplum doğasının, doğanın yeniden dile gelişidir.

Kadınların ve halkların;

Fransız devriminde “Eşitlik Özgürlük Kardeşlik”,

Paris Komünü’nde “Yaşasın Komün”, “Anayurt Tehlikede”,

Marxist ve sosyalistlerin, Sosyalist Enternasyonal’in “Dünyanın Bütün İşçileri Birleşin”,

Ekim Devrimi’nde “Tüm İktidar Sovyetlere” diye haykırdığı sloganlar yaşama ve dünyaya bakış açısı ile şekillenen, moral ve yaşam kaynağına dönüşen sloganlardır.

Yarım yüzyıla yaklaşan Kürdistan devrim mücadelesi de “Direnmek Yaşamaktır”, “Kürdistan Faşizme Mezar Olacak”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganlarıyla özdeşleşen bir tarih yazmış ve yazmaya devam etmektedir. Jin Jîyan Azadî sloganının bu tarih içinde özel bir yeri vardır.

Jin Jîyan Azadî

2000’li yıllarda ilk kez Kuzey Kürdistanlı kadınların sesinden demokratik kadın konfederalizminin heyecanı, moral ve coşkusuyla formüle edilen ve hızla yaygınlaşan bir slogan olmuştur. Özgürlük arayışçısı kadınların haykırdığı bu slogan bir anın değil bir tarihin ürünüdür. Rojhilat’ta başlayan kadın öncülüklü serhildanların temel sloganı olması, dünya çapında bir ilgi oluşturdu, en liberal kesimler bile sahiplendi, dillendirdi. Bu sahiplenişle birlikte herkesi harekete geçiren bu sloganın ruhuna, tarihine, kimliğine ilişkin tartışmalar da yoğunlaştı.

Jin Jîyan Azadî

Kürdistan devriminin ana karakterini ortaya koyan büyüleyiciliğe, çekiciliğe ve dönüştürücülüğe sahip bir slogandır: Demokratik devrim, ekolojik devrim, bütün özgürlüklere kapı aralayan kadın devrimi sloganıdır. Kadın rönesansının, kadın modernitesinin, anlamlı ve özgür yaşam paradigmasının söze, sese, eyleme dönüştüğü bir slogandır. Ortadoğu rönesansının özgür kadın karakterine dayalı gelişeceğini formüle eden ana slogandır. Kadının kendini ve kendinde insanlığı yeniden doğurma, anlamlandırma eyleminin xwebun sloganıdır.

4 Nisan 1949’da “birinci doğuş”, 1978’de PKK’nin kuruluşuyla “ikinci doğuş” ve 2000’lerde demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma ile “üçüncü doğuş”umuzla anlamlaşan, neolitik devrim sesi-sözü-yaşam enerjisinden beslenen kendini yeniden doğurma eylemimizin ürünüdür. Önder Apo’nun 4 Nisan doğuşunu Kürdistan halkı ve kadınlarının, Ortadoğu halklarının kendi doğuşları olarak kutlamaları, özgürlük enerjisi-ruhu ile kutsanmalarının anlamı burada gizlidir. Kendini yeniden yaratan insanın bütün yaratımların, oluşumların, özgürlüğe yol alışların kaynağına dönüşebildiğini gösteren muhteşem bir varoluş-yaratılış destanını anlatır.

Jin Jîyan Azadî;

Mitolojilerin şifresini çözen, kölelik-egemenlik kodları, dogmalarını parçalayan, özgürlük etiği ve estetiği ile insan beyni, yüreği ve bedenini buluşturan, yeniden şekillendiren destansı bir mücadelenin ürünüdür. Özgürlük mitleri yaratan, bu mitlerin sese, söze, yaşama nüfuz etmesi ile özgürlük mitolojisi, felsefesi, inancı-dini, bilimini yaratan bir aydınlanmanın ürünüdür. Tanrıların gazabına uğrama, “Prometheus gibi İmralı kayalıklarına zincirlenme”, derin bir kültürel-fiziki soykırım sürecine tabi tutulma, kadın kırımı, toprağa-emeğe tecavüz, el koyma, insansızlaştırma tarzında topyekun saldırı bu mitsel gelişimin önünü almak içindir. İnsanlığın geleceğini güvenceye alan toprakların ve insanlığın yeni bir Nuh Tufanı’na uğratılmasının nedeni budur.

Jin Jîyan Azadî;

Üçüncü büyük cinsel kırılma sürecinin sloganıdır. İştar’ın ayak izlerini takip eden tanrıçalar tersine çevrilen tarihsel akışı doğrultuya sokmakta, tanrıça bereketli topraklarıyla yeniden buluşmakta ve yaşam kaynağına dönüşmektedir. Bu büyük kırılmanın, kültürleşmenin mimarı, önderi kadınla gerçek dostluk ve yoldaşlık çizgisinden sapmayan Önder Abdullah Öcalan’dır. Devlet ve iktidar aklının tuzakları ve komplolarını derin bir sezgisellikle hisseden, çözen, adım adım bu tuzaklardan uzaklaşan, “erkeği öldürmek” kuramı ile özgür erkekleşme çizgisini aydınlatan yeniden bir yaratılış öyküsü-mitolojisi yazmıştır. Erkeği öldürmeyi devlet ve iktidarı aşmakla, demokratik sosyalizmi yaşamsallaştırmakla özdeşleştirmiştir. Erkeği devlet ve iktidar zemininden uzaklaştırarak, tarihsel, toplumsal kültür ve değerlerle buluşturarak, egemenlik-kölelik sistemini etkisizleştirerek özgür insan olmakta ısrar eder. Bu yeniden yaratılış miti sesi-soluğu kesilmek istenen insana-insanlığa soluk aldırarak özgür erkek ve özgür kadın gelişiminin önünü açar. Erkek aleyhine gelişen kırılma hem kadının hem erkeğin özgürleşmesine yol aldırdıkça, özgür toplumsallığı tanımlayan hakikate ulaşılmaktadır.

Önder Abdullah Öcalan, Marxizmin tarihin sınıf çelişki ve çatışmaları üzerinden yükselen bir sınıf mücadeleleri tarihi olduğu tezinin hakikate tam ulaştırmadığını, hakikati perdelediğini ortaya koydu. Büyük cinsel kırılmalar üzerine kurulan cinslerarası çelişki üzerinden devlet ve iktidarlaşmaya dayalı gelişen uygarlık sürecini büyük bir tarihsel sapma olarak değerlendirdi. Toplumsal tarihin yüzde 98’ini oluşturan devlet ve iktidar öncesi sürecin “ilkel” olmadığını, anasoylu, özgürlükçü, etik-estetik-politik bir toplum olduğunu ve halen insanlığı yaşatan değerleri temsil ettiği hakikatini gözler önüne serdi. Esas/kök, anlamlı ve değerli olanın özgür zihniyetli anatanrıça ve kültürünün şekillendirdiği tarihsel toplum süreci olduğunu; son yüzde 2’lik sürecini oluşturan devletli uygarlığın egemenlik-kölelik dayatan savaş, zulüm, tecavüz, sömürü dışında bir şey olmadığı hakikatini ortaya koydu.

Üç büyük cinsel kırılmanın tarihin gelişim seyrine yön verdiği tespiti ve yorumu yapan Önder Abdullah Öcalan, tarihsel gelişimi sınıf ve ulus eksenli tanım ve yorumdan cinslerarası ilişki ve çelişkiye odaklar. Marxizmde birinci, ikinci, üçüncü büyük toplumsal işbölümü (tarım ve havyancılık, zanaat, ticaret ayrışması) olarak sınıfsal ayrışma ve şekillenme üzerinden yorumlanan sınıf eksenli tarih yorumu ve tarihi ele alış yöntemini kökten eleştiren ve değiştiren tarihe yeni bir bakış, yorum ve yöntem geliştirir.

Önder Abdullah Öcalan 2004’te Bir Halkı Savunmak Kitabı’nda MÖ 2000’lerde anatanrıça ve kültürünün karalanmaya, kadının aşağılanmaya başladığını belirtir ve; “Tarihte belki de toplum yaşamı üzerinde en büyük değişime yol açacak bir cinsel kırılma yaşanmıştır. Ortadoğu kültüründe kadınla ilgili bu ilk değişime birinci büyük cinsel kırılma karşı-devrimi diyebiliriz. Karşı-devrim diyoruz, zira toplumun olumlu gelişmesi üzerinde katkısı yoktur. Tersine ataerkil toplumun kaskatı egemenliğini getirerek kadını dışlamakla muazzam bir yaşam fakirleşmesine yol açmıştır. Çift sesli toplum yerine, tek sesli erkek toplumuna yol açmıştır. Ortadoğu uygarlığındaki bu kırılma belki de başaşağı gidişin ilk adımıdır. Sonuçları her geçen dönem daha da karartıcı olmuştur. Tek boyutlu aşırı erkeksi toplum kültürüne geçilmiştir” der.

Kadının öncülük ettiği neolitik devrimi hedefleyen karşı-devrim sürecinin devamı olarak gelişen ikinci büyük cinsel kırılmayı ise şöyle tanımlar;

“Tek tanrılı dinler tarihinde kadın etrafında ikinci büyük cinsel kırılma kültürü gelişme kaydeder. Mitolojik dönem kırılmasındaki kültür bu sefer tanrı emri olarak kanun haline gelir. Kadına yönelik uygulamalar tanrının kutsal emrine bağlanır.”

Üçüncü büyük cinsel kırılma ise kadın ve toplum hakikatini ortaya çıkaran kadın devrimleri çağının tarihin seyrine yön vermesi ile gelişmekte ve;

“Ortadoğu uygarlığında kadın olgusu tüm toplumsal sorunların çözümünde odak durumundadır. Kısa tarihsel gelişmesini tekrarlamaksızın önümüzdeki dönem için temel sloganımız, bu sefer için üçüncü büyük cinsel kırılmayı erkek aleyhine gerçekleştirmek olmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan hiçbir özgürlük ve eşitlik talebi anlam bulamaz ve gerçekleşemez. Demokratikleşmenin en kalıcı ve kapsamlı unsuru yine kadın özgürlüğüdür. Kadını önce mallaştıran, günümüzde ise her şeyiyle korkunç metalaştıran sistemin en zayıf yanı kadın sorunudur. Bir dönemlerin işçi sınıfı denilen olgu rolünü en iyisinden kadın soyu yapmak durumundadır. Sınıfsallıktan önce kadın soyluluk çözümlenmelidir ki, sınıfsallık ve ulusallık daha iyi kavranıp çözümlenebilsin” belirlemesi ile çerçevesi aydınlatılmaktadır.

Kadın aleyhine gelişen iki büyük cinsel kırılma ve erkek aleyhine gelişecek olan üçüncü büyük cinsel kırılma tanımlamaları yeni bir tarih anlayışının ürünüdür. Bu anlayış kadın hakikatini aydınlatarak toplumsal hakikati aydınlatma, en zayıf halkadan tutarak toplumsal gerçeği çözümleme ve güçlendirmeyi hedefler. Bu bakış açısı ve yöntemin toplumsal tarih açısından büyük gelişmelere yol açtığı/açacağı, temel ve uzlaşmaz -antagonist- çelişkinin kalıcı çözümünün formülü olduğu Kürdistan özgürlük mücadelesi ve kadın özgürlük hareketinin gelişim çizgisinde netlik kazanmıştır. İşçi sınıfı olgusunun yerine kadın soyunun konulması, mücadelenin kadın kurtuluşu eksenine oturtulması tüm yaşam alanlarında ve ilişkilerinde demokratik özgürlükçü gelişmeye yol açmaktadır. Lenin de işçi sınıfı mücadelesini “milyonlarca zayıf noktanın bir araya gelişi” olarak tanımlamış ve inançsız yaklaşımları eleştirerek bu zayıf noktanın örgütlü olduğunda nasıl bir güce dönüştüğünü Ekim Devrimi ile göstermiştir. Bu anlamda nasıl özgürlük köleliğinin farkına varan işçi için amaç ve hedef haline gelmişse kadının da köleliğinin derinliğinin farkına varması ve bundan kurtuluş için zayıflığını aşmanın ideolojisini, politikasını, örgütünü, eylemini geliştirmesi önemli olmaktadır. Kadın kurtuluş ideolojisi böyle bir ihtiyacın ürünüdür.

Demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma kadın kurtuluş ideolojisinden beslenen üçüncü büyük cinsel kırılma sürecinin paradigmasıdır. Kadın özgürlüğü, öncülüğü, yaşam kuran özne rolü kadın devrimi ile anlam ve yaşam bularak toplumun demokratik dönüşümünde etkili olmaktadır. Ekolojik sorunun, sınıfsal sömürünün kaynağı kadının ilk sınıf, ulus ve cins olarak köleleştirilmesi olduğundan çekirdeksel dönüşüm bütün dönüşümlerin kaynağına dönüşmektedir. Cinslerarası çelişkinin çözümünün kölelik dayatılanın özgürleşme zemininden yükselmesi hem bilimsel hem tarihsel hem sosyolojik bir hakikattir. Kadın kurtuluş ideolojisi bu hakikati aydınlatan çekirdek ideolojidir. Bu çekirdek etrafında toplumsal öze kavuşarak demokratik sosyalizme gerçek karakterini kazandırmaktadır.

Jin Jîyan Azadî;

Kadın kurtuluş ideolojisinin sese, söze, yaşama yön veren özüdür. PKK ve Önderlik ideolojisi baştan itibaren kadın eksenli bir öze sahiptir. Sakine-Sara kişiliğindeki düşman bilinci, direniş ruhu ve özgür kadın iddiası toplumsallaşan kadın özgürlük çizgisine dönüşür. 1980’lerin ortalarından itibaren kadın ve aile, kadın-erkek çözümlemeleri Önder Öcalan’ın sosyal yaşam, toplumsal sorun ve sosyalizm, devrim ve devrimci kişilik çözümlemelerinin merkezine oturmuştur. 1990’lı yıllar gerilla mücadelesinin toplumsallaştığı, kadın katılımlarının arttığı, kadın mücadelesinin geliştiği, halklaştığı yıllardır. PKK içinde yürütülen kişilik çözümlemeleri topluma taşırılarak kadın ve yaşam bağı, bu bağ üzerinde yaratılan tahribat, yabancılaşma ve yeniden kendi özü ile buluşturmanın yol ve yöntemine kafa yorma bir Önderlik tarzı olarak süreklileşir. Köle kadın-egemen erkek kördüğümünü aşmanın kavramsal, kuramsal, kurumsal yaratımları radikal müdahalelerle gerçekleşir.

Berivan kişiliği örgütlenen kadın gerilla kimliğinin halklaşması ve serhildanlara öncülük düzeyine kavuşmasıdır. Beritan kişiliğinde tarih ve toplum bilinci, savaş ve direnişte yoğunlaşan enerji kadın ordulaşmasına; Zilan kişiliğindeki fedai ruh, düşünsel ve eylemsel öncülük bir manifesto ve kadın kurtuluş ideolojisine; Sema kişiliğinde erkeği ve iktidarı çözümleme, örgütlü mücadele bilinci ve eylemi kadın partileşmesine götürür. Demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma ile demokratik kadın konfederalizmi yaşam, örgütlenme ve mücadele alanlarında özerk bir kadın sistemine dönüşür. Bu xwebun’laşma düzeyi dört parça Kürdistan’da örgütlenen, iradeleşen, özgürleşen ve öncüleşen kadın toplumsallığını açığa çıkarırken, Rojava devrimine kadın devrimi karakterini kazandırdı.

Kadın devriminin kuramsal altyapısı 1996’lardan itibaren özgür zihniyet yapısı ve kültürleşmenin temelini atan Kopuş Teorisi ve Erkeği Öldürmek Kuramı ile örüldü. 1990’ların başında reel sosyalist devletleşme dağılırken, Önder Öcalan en temel sorunun kadın ve toplumsal özgürlüğü geliştirmeme, devlet ve iktidarı söndürmek yerine derinleştirmede yattığı tespitini yaptı. Teorik, pratik, yaşamsal ve sistemsel çözüm arayışı ile süreklileşen bir zihniyet devrimi ve kültürel devrimin yaşam ilişkilerine etik-estetik öz kazandırarak eleştirdiği boyutlara cevap olmayı esas aldı. Bunun sonucu kopuş teorisi zihinsel ve fiziksel olarak kadını egemen erkek zemininden koparmak, erkeği öldürmek kuramı ile erkeği devlet ve iktidar zemininden uzaklaştırmak ve her iki cinsi özgürlük zeminine çekmek radikal Önderlik eylemi olarak yaşam buldu. Sonsuz boşanma tanımlaması ile kadının ataerkil sistemin oluşturduğu dogma ve kalıpları, ilişkiler sistemini ve kurumlaşmalarını aşarak toplumsal özgürlük alanlarına koşusu hız kazandı.

Varlık-bilinç-form ilişki ve diyalektiği içinde özgürlük kazanımlarını güvenceye alan kurumsallaşma çalışmaları öne çıktı. Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemi Özgür Eşyaşam Kuramı’nın zihinsel ve toplumsal altyapısını devrimsel pratik içinde ördü. Kadının toplumsal yaşamın bütün alanlarına eşitlik ve özgürlük ilkesi temelinde öz iradesi ve özerk yapılanmaları ile katılımı büyük mücadelelerin, on binlerce şehidin emeği ve fedailiği ile gerçekleşti. Egemen zihniyeti, ulus-devletin cinsiyetçi, dinci, milliyetçi, liberal ideolojilerini aştıkça öz ve biçim uyumunu yakalayan, ruhu ve bedeni buluşturan ahlaki, politik, estetik ölçüler kazanan demokratik uluslaşmaya öncülük eden bir kadın hakikati ortaya çıktı.

“Savaşan, özgürleşen ve güzelleşen” kadına dayanan toplumsal özgürlük mücadelesi etrafında örülen toplumsal değerler sistemi açığa çıktı. Demokratik modernite paradigması bu değerler üzerinde yükselen özgür eşyaşam paradigması, jineoloji bu paradigmanın bilimi olarak gelişmektedir. Kadın tarihi ve hakikatini aydınlatan her bilgi, direniş, jineoloji ile kadın modernitesinin/devriminin bilimsel, felsefik, toplumsal temelini sağlamlaştırmaktadır. Bilimsel ve felsefik eşyaşam ilişkileri, kadın-erkek özgür doğasını açığa çıkarmakta, doğru sosyolojiye/özgürlük sosyolojisine atılan adımları örmektedir. “İyi düşün, doğru söyle, güzel yap” ilkesi doğal toplum özünü taşıyan bir Zerdüşti felsefe olarak özgürlük sosyolojisine; iyi, güzel, doğru yaşama yön vermeye devam etmektedir. Bu yüzden Rojhilat Kürdistanı’nda kadını ve halkıyla, halklarla hızla buluşan, devrimsel sürece yön veren Jin Jîyan Azadî sloganına dönüşmüştür.

Jin Jîyan Azadî;

Kadın kırımı-Kürt soykırımını aşma, özgür eşyaşamı geliştirmede kararlı ve ısrarlı olan Kürdistan ve kadın özgürlük mücadelesinin eylem, direniş dili ve kültürüdür. Kadın özgürlük çizgisinin dört parça Kürdistan’da toplumsal bir kimliğe dönüşmesidir. Bu zorlu mücadelenin adım adım ördüğü özgürlükçü zihniyetin yarattığı dil, kültür, direniş ve yaşam biçimini anlatır. Kadın kırımı aynı zamanda toplum kırım anlamına geldiğinden, erkek aleyhine gelişen kırılma sürecinin sloganı olarak özgür toplumsallaşma önündeki engelleri bir bir ortadan kaldıran sosyalist, radikal demokrasi mücadelesinin yükselen sesidir. Bu sesin kısılmasına dönük küresel bir saldırı devreye sokulmuş durumdadır. Sürmekte olan 3. Dünya Savaşı’nın kadın, toplum ve doğaya tecavüz ve şiddette hiçbir sınır tanımaması kadın/demokratik modernite paradigması ile devletli erkek paradigması arasındaki çatışmanın derinliğini göstermektedir. Küresel hegemonik sistemin Önder Apo’ya dönük komployu derinleştirerek İmralı’yı ve devamında bütün Kürdistan’ı işkencehaneye-zindana, savaş, işgal ve katliam alanına çevirmesi bu savaşın kader/varlık-yokluk savaşı olması ile bağlantılıdır.

Bu kırım ve soykırım savaşının hep sürdüğünü, başı ile sonu, Kürtlere ve kadınlara dönük kırım-soykırım kararı arasındaki bağı Yeni Özgür Politika’da yazdığı son köşeyazısında işleyen Şehit Nagihan Akarsel Yoldaş şöyle diyor; “Soykırım kadına ihanet eden erkek ittifakının ilk ve temel yöntemi. Hani Tiamat’a ihaneti tasarlarken, ‘Benim sözümün üzerine söz söylenmemeli, tanrıların ve tanrıçaların isimleri bana verilmeli’ şartını süren Marduk’un yöntemi… Kadın ile erkek arasındaki ilk kırılmanın mitolojik anlatımında karşımıza çıkan ilk soykırım hikayesi… Kadının ve doğanın tahakküm altına alınması ile başlayan, erkekliğin dışında kalan erkeğin çıkmazları ile derinleşen bir hikaye. Ve adım adım tüm toplumu hücrelerine kadar esir alan bir zihniyetin ifadesi” diyor. Bu hikayenin Sümerler’den günümüze sürdüğüne ve ulus-devletlerle daha da kurumlaştığına dikkat çekiyor.

Önder Abdullah Öcalan’ın “Kürdistan sömürgedir” tespiti ile dünyaya kafa tutarak gerillalaşan, halklaşan, evrenselleşen bir mücadele ile bu kırım-soykırım kararını boşa çıkarmak istediğini dile getiren Nagihan Zilan Yoldaş yazısını şöyle tamamlıyor;

“‘Soykırım kararı’ cümlesi bir fırtına sezgisi… Gerçek… Düşmanın varlığının harcına Kürt’ün yokluğuna kattığından bu yana var bu karar. Şimdi kritik bir eşikteyiz. Bıçak kemikte. Toprağın özüne karışmasın diye beton kaldırımlarda istiflenen, posta ile kucağımıza bırakılan değerlerimizin,

sokak ortasında kanayan analarımızın, panzerlerin altında ezilen çocuklarımızın, ilhak edilen topraklarımızın, yakılan ormanlarımızın intikamını almak için tarihi bir fırsat ile karşı karşıyayız. Metîna’da, Zap’ta, Avaşîn’de, Şengal’de, Qamişlo’da, Kobanê’de, Kirmanşa’da, Silêmanî’de, Amed’de devreye giren konsept ulus devletlerin topyekun saldırı konsepti… Gerilla bunun bilinciyle savaşıyor. Gerillanın savaşı onun sonu. Bunu biliyor, çok iyi biliyor. Çünkü yürek Kürdistan’da gerilladır. Yürek durursa hayat durur. Yüreğimizi korumak için sosyal, siyasal, bilimsel elimizden ne geliyorsa onu yapmanın ‘özgürlük zamanındayız’. ”

Jin Jîyan Azadî;

Bu kritik eşiği aşmanın ve yüreğimizi sağlam tutmanın temel sloganıdır. Rojhilat Kürdistanı’nda Jina Emînî’nin katledilmesi ile başlayan halk serhildanının halklar serhildanına dönüşmesi, İrani halklardan tüm dünyayı saran ortak bir söze ve sese dönüşmesi bu eşiğin hissedilmesinden kaynaklıdır. Önder Öcalan’a dönük komplonun gerçekleştiği dönemde de Rojhilat halkı, kadınları büyük bir serhildana kalkmış, tehlikenin büyüklüğünü görerek Önderliğine, varlığına ve özgürlüğüne sahip çıkmıştı. İkinci ayını doldurmak üzere olan bu süreç serhildanı aşarak bir halklar devrimine evrilmektedir. Mahabad’ı, Qasimlo’yu unutmamışlardır. Direnişlerini direnişlerine katarak yaşatmakta, aynı sonu yaşamamak için Jin Jîyan Azadî hakikati etrafında kenetlenen halklar zincirini oluşturmaktadırlar. Bu hakikat Kürt halkının ve kadının kaderinin ortaklığını gören, Mazdek ve Hürremlere, Babek ve Hallac-ı Mansur’lara, Zerdüşt’e uzanan, Med direnişinden beslenen bir hakikattir. Çağdaş Kawa’larla çağdaş Dehak’lara karşı halkların demokratik sosyalist devrimini yükseltme, Kürdistan’dan Ortadoğu’ya, Ortadoğu’dan dünyaya açılma sloganıdır.

Jin Jîyan Azadî;

2000’li yıllarda Kürdistanlı kadınların sesinden yükseldiğinde Türkiyeli kadınları da hızla etrafında toplaması taşıdığı evrensel özle bağlantılıdır. Demokratik ulus, demokratik özerklik ve demokratik konfederalizme yürekten inanan, enerjisini demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigmanın yaşamsallaşmasına akıtan Türkan Yüksel-Nudem Nurhak Yoldaş’ın bu sloganın formüle edilmesinde büyük payı vardır. Önder Öcalan’ın kadın ve yaşam, yitik kadın ve yitik yaşam, kadın ve özgürlük arasında kurduğu bağı, kadın ve toplumsal öncülük çözümlemelerini derinden kavrayan bir kadın bilinci açığa çıkmıştır. Bu kavrayışı yaşam ve eylem diline dönüştürmeye ömrünü adayan devrimci bir kişiliğe sahiptir Nudem Yoldaş. Kolektif kadın aklı ve iradesine olan inanç, kararlılık, bu aklı oluşturma eyleminin, ekip ruhunun ve kadın yoldaşlığının ortak ürünüdür Jin Jîyan Azadî sloganı. Kuzey Kürdistan’ın en görkemli eylemlerinde on binlerin, yüz binlerin, Newroz alanlarında milyonların ağzından dalga dalga yaymıştır devrim ve direniş ruhunu. En yüksek, en coşkulu sesle atılmış, sokaklardan meydanlara, dağlara, zindanlara ulaşarak kökünü derinlere salmıştır.

2012 yılında gerçekleşen Rojava devrimi ile kadın devrimini haykıran bir slogana dönüşmüştür. Kürdistan’ın dört parçasına, Kürt’lerin zorunlu-zorla göç ettirildiği coğrafyalara ulaşan bir ses olmuştur. Rojava devrimi halklar devrimine evrildikçe Suryani-Keldani, Ermeni, Çerkes, Arap tüm halklardan kadınların ortak eylemine yön gösteren, ezilme-sömürüden kurtuluşun birlikteliğini anlatan özgürlük dilini yaratmıştır. Bir devrim sloganıdır Jin Jîyan Azadî. Savunmadan eğitime, sağlıktan ekonomiye, siyasete kadın örgütlü iradesinin, katılımının, eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet olarak kurumsallaşmasının dilidir.

Bu sürecin, kadın devriminin mimarı Önder Abdullah Öcalan 2013 yılının 24 Haziran’ında Zilan yoldaşın şahadet yıldönümü yaklaşırken, “İçinde bulunduğumuz yaşam koşulları ve biçimi sınır tanımaz kadın köleliği ve çirkinliğine en büyük darbedir. Benim için de gerçek bir gurur kaynağıdır. Önemli olan, birey ve kurum olarak bu yaşam biçiminin özünü nasıl dolduracağınızdır. Bence erkeğin müdahalesizliğinin azami sağlandığı koşul ve formasyonunuz işin sırrını teşkil etmektedir. Erkeğe de o koşul altında en başarılı yanıtı veriyorsunuz” tespitinde bulunur. Sahte aşk aldatmacalarına ve aşkın ilkel güdülere indirgendiğine değinerek, “Tanrıların bütün kitapları Adem’den beri bu aşkın öldürüm hikayeleriyle doludur. Fakat sizler yine de özgür veya Jin Jîyan Azadî sihirli formülünü öğretmeye ve temsil etmeye devam etmelisiniz” der. Bu formüle bağlı kalarak kadın devrimini kültürel devrimle tamamlama, etik-estetik ilkeyi kişilik ve yaşama geçirme, derinleştirme sorumluluğu yükleyen bir sürece girilmiştir.

2022 yılı “kritik eşik, bıçak kemikte” bir yıl. Lozan’ın, TC’nin kuruluşunun yüzüncü yılının arifesinde küresel sermaye ve kara faşizmi küresel ittifakla Kürt halkı ve kadınlarına “soykırım kararı”nı dayatmaktadır. Lozan’ın Kürt inkarı üzerine kurulan sistematiği soykırımla ve dünyayı bütün insanlığı tehdit eden toplumkırımla tamamlanmak istenmektedir. 21 yüzyıl Kürt-kadın yüzyılına dönüştükçe, karşısına sistematik kadın kırımı-Kürt soykırımı-toplumkırım konulmaktadır. Erdoğan’ın “Türkiye yüzyılı”nı gündeme getirmesi, sistematik yok etme mekaniğinin, kirli ittifakın yürürlükte olacağının ilanıdır.

Jina Emînî’nin katledilmesi ile Rojhilat Kürdistanı’ndan yükselen sesin dünya kadınlarının, halkların ortak sesine dönüşmesi 21 yüzyılın kadın ve halklar yüzyılı olduğunu kanıtlamaktadır. Rojhilat Kürdistanı’nda evrenselleşen Jin Jîyan Azadî sesi-sözü bir destek verme biçiminden çıkmış, ortak amacı ve hedefi ortaya koyan bir manifesto olmuştur. Kadın ve erkeklerin ortak sesine, sözüne dönüşmesi, kadın özgürlüğünün erkeğin de özgürleşmesinin güvencesi ve garantisi olduğu toplumsal kabulune işaret etmektedir. Yüzyılın manifestosu olarak toplumsal özgürlüğün yolunu aydınlatmaktadır.

Jin Jîyan Azadî;

Dünya Demokratik Kadın Konfederalizmi’nin sloganıdır. Lübnan’da, Tunus’ta, Berlin’de gerçekleşen kadın konferansları, birbirini tanıma, anlama ve ortak örgütlenmelere giderek toplumsal sorunlara çözüm olma ihtiyacını daha derinden hissettirmiştir. Bu enerjinin açığa çıkardığı gücü yeni ilişkilere, tanışmalara, ortak ağlara, örgütlenmelere taşımak özgürlükten ve özgür yaşamdan yana olan tüm kadınların sorumluluğundadır. Düşünsel, örgütsel, eylemsel, yaşamsal bu zeminlerde ortaya çıkan jinerji dünyayı bütün kötülüklerden, savaş ve tecavüzden, sömürünün her biçiminden kurtarmanın mayasıdır ve bu maya tutmuştur…

Bunları da beğenebilirsin