ETİK VE ESTETİK ARAŞTIRMASI ÜZERİNE

1- Araştırma Gerekçemiz

Jineoloji araştırma merkezi üyeleri olarak uzun bir süredir paradigma ve metodoloji tartışmaları yürütmekteyiz. Hakim pozitivist paradigmanın yıkmaya çalışıldığı ve yaşamın her alanında bütüncül yani demokratik ekolojik ve kadın özgürlükçü yeniden inşa çalışmalarının başlandığı bu alanda ‘varlığı’ dahi tanınmayan, kabul edilmeyen Kürt halkının isyanıyla başlayan ve devrimlerle devam eden bir alanın olmasından kaynaklı belirli konularda bir analize ihtiyaç olduğunu düşündük. Bu ihtiyacın Kuzey Doğu Suriye de etik ve estetik konusuyla ortaya çıkması olağandır. Çünkü etik estetik konusu ‘nasıl bir yaşam’ istediğinin ölçütüdür. İyi ya da güzel yaşamın nasıl olması gerektiğini belirler. Yaşamda neyi kabul ettiğimiz ya da etmediğimizin aynı zamanda iyi ve anlamlı yaşam nedir gibi konularının radikal sorgulandığı bir alan olmasından kaynaklı bu araştımanın bu mekanda yapılması gerektiğini düşündük. Çünkü her toplumsal değişim ve dönüşüm süreçlerinde hakim olan paradigmanın etkisi olmaktadır. Ve bu paradigma doğrultusunda şekillenen düşüncelerden tutalım yaşamın her alanına sirayet eden duruşlara kadar yansımaktadır. Kuzey Doğu Suriye alanı da böyle bir değişim ve dönüşümün yaşandığı yerlerden biridir.’Kadın devrimi alanı’ olarak tanımlanan bu alanda neler değişti ve değişmekte.Bunları anlamak ve anlamlandırmak bizler için heyecan verici bir araştırma olduğunu en başta dile getirmek istiyorum.

Yürüttüğümüz bir atölye toplantısında Derik’in Koçerat bölgesinde meclis çalışması yürüten bir annenin sözü aslında araştırmamızın amacını netleştirmişti. ’’Yıllardır bize ait olmayan bir kıyafeti zorla giymiş gibiydik ama şimdi kendi rengimle hatta çok renkliliğimle istediğimi kendi toplumum dokusuyla giymek istiyorum. Ama bu fikrin bana ne kadar ait olduğunu bilmiyorum. Bu devrimle bunu anlamak istiyorum. Belki güleceksiniz ama eskiden hiç çarşıya çıkıp kendime bir kumaş aldığımı bilmem.Eşim giderdi, çarşıda ne varsa ona göre bir kumaş alıp getirirdi.Bizde mecburen ona göre giyinirdin.Ne fikrimize değer veren vardı ne de isteklerimize anlam biçen…Oğlum askeri alan bünyeside yapılan bir eğitime katılıp geldiğinde beni çarşıya götürdü.Ana istediğini al dedi.İlk aldığım renkli elbisem kırmızı oldu…Beni anlıyorsun değilmi kızım.Ama şimdi bana değer verildiğini hissedince Kürt bir kadın ne renk giyer diye düşündüm işte o gün bugündür rengarek giyiniyorum.’’ diyip gülümseyen annenin söyledikleri araştırmamızı rotasının kadın devrimi olduğunu ve kadın devrimi etik estetik değerleri yeniden yaratma devrimi olduğunu ortaya koyuyordu.

Hakim pozitivist paradigma iki şekilde kendini süreklileştirir: Ya ideolojik maske ardındaki yumuşak yanıyla ya da iktidarın çıplak zor gücüyle. Yıllardır bu topraklarda bu iki yöntem en ağır şekilde en ince ayrıntılarla toplumumuz üzerinde denenmiştir.Toplumsal değerlerin yapısındaki bu değişimleri anlamlandırmak çözümlemek araştırmamızın temel amaçlarını oluşturdu. İlk kurallardan,tabulardan günümüz devlet sisteminde hukukla kanunlarla yer alan etik anlayışı günümüzde demokratik toplum yapısı içerisinde ahlak olarak tanımlanmasına kadar yeniden ele alıyoruz. Dünyanın her yerinde ‘ahlak’ ele alındığında akla ilk gelen kadın olması hatta sadece kadının ’bekaret’ kisvesine sıkıştırılan bir konumdan ‘Ben benim. Namusum özgürlüğümdür’ diyen bir boyuta ulaşılması ve bunun evrensel değer boyutuna ulaşan bir örgütlüğünü anlamak da araştırmamız dahilindedir.

Bir çok devrimde de gördüğümüz üzere büyük bedeller sonucunda belirli adımlar atılmış durumda. Fakat hegemonik güçlerin oluşturduğu ‘vahşi sistem’i bir bütünen tanımakla, yaşamın her zerresine sinen yönlerini çözümlemekle kalıcı çözümler elde edilebileceğini biliyoruz. Bu açıdan bu mekanda bu araştırmanın yapılmasının aslında bir nevi evrensel değerlere değer katma olduğunu düşünüyoruz. Kapitalist sistemin üzerinde yükseldiği bu zihniyet yapısını anlamak ve ona göre kadın devriminin değerlerini korumak gerektiğinin farkındayız. Bu araştırmayı yapma amacımızdan birini de bu farkındalık oluşturuyor.

Kapitalist sistem erkek aklı ile yükselirken kadın devrimi kadın emeği, duyguları, düşünceleri ile genişlemektedir. Kadın devrim alanı bir yanıyla nasıl kadın değerlerini koruma, savunma ve genişletme alanı ise diğer yanıyla da iki paradigmanın kıran kırana savaştığı bir alan. Araştırmamızda ele aldığımız soru ve sorunlardan biri de bu alanda pozitivist paradigmanın etkisinin ne olduğuydu. Pozitivist paradigma ‘modernizm’ adına sadece bedenleri bir forma mahkum etmedi. Daha da tehlikelisini yaptı: düşünceleri de ‘tek’leştirdi, tekelleştirdi. Devrim alanı rengarekliliği ile tanınan bir alan. Fakat yapılan görüşmelerden vardığımız bir soru, herkesin tektipleşmeye karşı olduğu halde neden giderek tek tipleşme olduğu yönündeydi. Özellikle kıyafet konusunda. Bunun üzerine ikinci el eşyalarının satıldığı ve ‘balê’ olarak bilinen yerlerde kısa bir araştırma yaptık. Burdan edindiğimiz sonuçlar, bunun nedenini anlamamıza yardımcı oldu. Baleler 2000 yıllarla birlikte devlet eliyle bilinçli olarak belirli alanlarda kurulmuştur. Burada satılan çoğu elbise, eşya Rusya ve başka Avrupa ülkelerinden temin ediliyor. Bu konudaki araştırmalarımız hala devam ediyor, ancak şimdiden ortaya çıkan tablo, bu mekanların ‘özel savaş’ olarak da tanımlayabileceğimiz ideolojik savaşın ve sömürgeciliğin ince işlenmiş bir yönü olduğuydu.

Bu araştırmayı yapmamızın bir nedeni de değerlerden, maneviyattan, anlamdan uzak duygu dünyası içinde tamamen maddeci yaklaşımların öne çıktığı tüketiciliğe karşı oluşumuzdur. Çünkü araştırmayı yaptığımız bu alan, kadın öncülüğünde yeniden dirilişin mekanıdır. Xwebûn olmanın mekanıdır. Xwebûn olmanın mekanı derken ya da kadın devrim mekanı derken neyi kast ettiğimiz de önemlidir. Bir yandan kadının ideolojik anlamda özgürleşmesi ve güçlenmesi için adımlar atılmakta. Bu adımlar, cins mücadelesi, cins sevgisinden kadın kurtuluş ideolojisine, erkeği öldürme projesinden özgür eşyaşama kadar geniş bir ideolojik yelpazede şekilleniyor. Eşbaşkanlık sisteminden YPJ’ye kadar, özgün örgütlenmenin oluşturdu sistemle yaşamsallaşıyor. Sürmekte olan bir değişim ve dönüşüm mekanı olması açısından, daha güçlü adımların atılabilmesi için bu araştırmanın yapılması gerekdiğine karar verdik.

2- Yöntem Ve Sonuçlar

Araştırmamızı yaparken tartıştığımız temel konulardan biri de hangi yöntemi kullanmamız gerektiği oldu. Yöntem, gerçeği anlama anlamlandırma noktasında önemliydi. Yöntem bir yandan da yaşamı kapsaması açısından da önemliydi. Kadına ve kadın değerlerine yapılan saldırıları hesaplayarak ya da onları analiz ederek topluma olan etkisini görebilir, tahlil edebilirdik.

Bütünlükçü ele almalıydık araştırmamızı. Bu nedenle yaşamın her alanına dokunacak yöntemlere başvurduk. Çünkü pozitivist bilime ve onun kullandığı yöntemlere dönük yapılan eleştirileri, değişim dönüşüm noktasında hızlandırmanın bir başka kısmı da yöntem çeşitliği yaratmaktı. Salt deney, gözlemle ispatlanmış olgulardan yola çıkamazdık. Aşırı indirgemeci ve genellemeci bir yöntem yerine toplum içerisinde her statüden her yaştan ve her cinsten kişilerle tartışma yürütmeye dikkat ettik. Ele aldığımız bölgelere yönelik yapılan değerlendirmelerde savaş, göç gibi etkileri de göz önünde bulundurmamız gerekiyordu. Dikkat ettiğimiz bir diğer yöntem de gözlem ve çeşitliliğe ilişkindi. Mekanın ve zamanın insan ve psikoloji üzerindeki etkisinden yola çıkarak aldığımız cevaplarda bu durumu de ele aldık. Çünkü insan mekanik bir varlık değil. Mesela öğrencilerle yaptığımız bir tartışmada öğretmenin ve okulun etkisini gözardı edemezdik. Ya da bir dönem için devam eden bir durumu (aşırı makyaj yapma, burun estetik ameliyatı yapma ve dövme yaptırma gibi) genel ve giderek artan bir durum olarak ele alamazdık. Her bir olayı tarihsel toplum bağı içerisinde yorumladık.

Jineoloji araştırma merkezleri bünyesinde her alan çalışmasını farklı yöntemlerle geliştirdi. Anket çalışması belirli gruplar ve kurumlar için yapıldı. Görüşmeler bireysel ve grup görüşmeleri olmak üzere iki şekilde yapıldı. Her alanda sokaklarda röportajlar yapıldı ve bu çalışmaların sonucu birer birer istatiksel verilere döküldü yeniden yorumlanıp, eksik kalan bölümler yeniden ele alındı. Eğitimler yapıldı ve eğitimlerde ortaya çıkan görüş ve öneriler doğrultusunda araştırmamız gittikçe daha derinlik kazandı. Sadece varolan verilerin değerlendirmesini değil aynı zamanda araştırmayı yapan ekiple bir araya gelme tartışma, yorumlama ve gözlemler doğrultusunda araştırmayı ele alma da gelişti. Ve araştırmamız şu an yazım aşamasında devam etmektedir.

Araştırmada ortaya çıkan sonuçlardan birinde estetik ameliyat yapmaya teşvik eden nedenlerdi. Açık mesajlar yoluyla teşvikler yapılmaktadır. Daha kadınsı daha erkeksi görünme vaadi, daha genç daha ince olma vaadi, dikkat çekme, beğenilme vaadi verilmektedir. Gizli mesajlar yoluyla teşvikler de yapılmaktadır. Etrafın tarafından daha çok takdir göreceksin, ilişkilerinde daha iyi olacak, psikolojik anlamda kendini daha iyi hissedeceksin mesajları verilmektedir. Araştırma ekibi olarak dayatılan bu tür açık ve gizli mesajların etkisini tahlih edebilmek için gözlemlerimizi araştırmanın her aşamasında tartıştık, tartışıyoruz. Burun estetik ameliyatı yapan 8 kadın 2 erkekle yürüttüğümüz tartışmada onları teşvik eden edenleri sorduğumuzda verilen cevaplar ‘Kendimi hep yetersiz hissetme, beğendirme isteği’ oluyordu. Aslında tüm tartışmalarda aldığımız cevaplarda bir arayışın olduğuydu. Fakat bu arayışın kanalize etme boyutunda sosyal medya başta olmak üzere güzellik endüstrisinin argumanlarının etkisiydi. Güzellik endüstrisinin olağanüstü gelişiminin ilk olarak Batı’da gerçekleşmesi Batılı değerlerin çoğu alanda hakim boyutta. Küresel güzellik anlayışının etkisinde ortaya çıkmış olan estetik cerrahinin bu alanı bir labaratuvar mekanı olarak kullandığını biliyoruz. Bu sonuca yapılan ameliyat sonucu pişmanlıklardan vardık. Çoğu estetik cerrahinin bulunduğu mekanlar Kuzey ve Doğu Suriye Özerk yönetimin alanlarının dışında olmasıydı. Rimelan’da burun ameliyatı geçiren bir genç kadın tartışmasında ‘Aylarca internet üzerinde araştırma yaptım, tanıdık bir çok kişiye sordum ve en son özel hastane buldum ve burnumu yaptırdım. Burnum güzel oldu. Herkes beğeniyor ama ben hala kendimi eksik ve çirkin hissediyorum. Anladım ki sorun burnum değil. Sorun kendime olan güvenimin az olması’ şeklinde değerlendiriyordu. Grup tartışmasını yürüttüğümüz Qamişlo’dan birinin yaptığı değerlendirme ise kadın cinselliğinin baskı ve denetim altında olmasından dolayı kadına dayatılan ve güzellik ölçütü olarak ele alınan konulardan birinin de genital bölgenin dar, güzel, simetrik olması üzerineydi. Yapılan ameliyatların nedenleri arasında ‘namus anlayışı’ ya da ‘erkeğin beğenisi’ öne çıkıyor. Çünkü sorduğumuz sorularda ulaştığımız cevapların % 65’ine yakınında bu tür ameliyatları evlendikleri kişilerin istekleri ya da baskıları yönünde yaptıkları belirtiliyordu. Toplumsal cinsiyetçiliğin hakim olduğu toplumlarda bu baskının erkek tarafından ya da erkek isteği çevçevesinde geliştiği de bir gerçek. Bedenin erkeğin istek ve arzularına göre şekil aldığı, bedenin her bir parçası için ayrı bir ürünün önerildiği bu sistemde, düşünceleri değiştirmenin zorluğuna ragmen, çözüm arayışlarının inatla sürdüğünü tartışmalarda görmek de bizler için ayrı bir merak konusuydu.

Endüstrinin dayattığı güzellik anlayışını tartışırken ‘tüketicinin ihtiyacını bilmek’le başlayan cümleler genelde ‘ne kullanmalısın, ne almalısın’ önerileriyle sonuçlanır. Aslında farkında olunan ama bu anlayıştan kopuş için ciddi ideolojik mücadelenin gerektiği bir ‘kendin olma’ savaşının verildiği bir konu olmakta güzellik. Bir yandan da güzelsin, hoşsun, iyisin ama… ile devam eden ve kişiyi tüketim canavarı boyutuna getiren durumla karşı karşıya kadınlar. Yaptığımız araştırmada ulaştığımız bir diğer sonuç da farklılaşma adına yapılan onca uğraşın sonucunda aynılaşmanın gerçekleştiğiydi. Qamişlo Kantonunda yapılan bir anket çalışmasında ürünleri ne esas üzerine alıyorsunuz dediğimizde aldığımız cevaplardan “Aldığım ürün eğer süslü bir ambalajdaysa, bir ünlü kullanıyorsa ve reklamında bilimsellik (!) vurguları yapılıyorsa ya da fiziksel olarak beğendiğim biri öneriyorsa mutlaka alırım.” reklamın, propagandanın etki düzeyini göstermektedir:

Sömürge konumunda olan bir toplumun beğeni ölçülerindeki çarpıklık, kadın devrimiyle belirli değişim ve dönüşümler yaşamakta. Fakat unutmamak gerekir ki zihinsel değişim ve dönüşümün kolay olmadığıdır. Kollektif emeğin gücüne inanıp ve bunun için mücadele yürütülürken bir yandan da kapitalist sistemin argumanlarıyla zehirlenme devam etmektedir. Dizilerden tutalım da bu sahada en çok kullanılan dijital medya aracı olan facebook’un ‘beyaz tenli kadın güzeldir’ algısıyla satmaya çalıştığı ‘beyazlatıcı kremlere’ kadar binbir türlü ideolojik saldırıya maruz bırakılmaktadır.

Yaptığımız sokak ropörtajlarından tutalım da atölye tartışmalarına kadar bu konuları tartışıyor, çözüm önerilerini soruyoruz. Her tartışmamızda topladığımız veriler kadar ortak tartışmaların da önemini bir kere daha anlıyoruz. Çoğu tartışmamızda bizlere söylenilen eğitim çalışmalarının konu eksenli derinleştirilmesidir. Çünkü farkına varmak biraz da araştırma merkezi üyeleri olarak mücadele gerekçemiz oluyor. Araştırmamızı yürüttüğümüz alanlardan biri de Sotoro’ydu. Sotoro endamlarıyla yürüttüğümüz bir atölye tartışmasında bu araştırmanın gerekliliği vurgulanarak, geç kalınan bir araştırma olduğu yönünde eleştiriler de aldık. Derik-Sotoro endamlarından birinin değerlendirmesinde şunları dile getirdi. ’Rojavada yaşayan bir çok halk var. Bir çok inanç var. Tarihsel olarak ele aldığımızda hepimizin bir rengi vardı ve birlikte bir uyum içindeydik tabi devrimle bunu yeniden canlandırdık fakat her tartışmada farkına vardığım şey kendimizden o kadar şey kaybettiğimiz olduğudur. Mesela bizim giyim kuşamımız bir Kürt halkının ya da Arap halkınınkinden farklıydı. Ama şimdi özel günler dışında hepimiz aynı olduk. Hatta Ortadoğulu değil bir Avrupalı olduk. İşte çektiğimiz tüm sancı budur. Kendi olma sancısı… Her tartışmada bir kere daha farkına varıyoruz devrimle öze dönmenin güzelliğine. İşte bizlerde jineoloji araştırma merkezleri olarak bu araştırmayı bu sancı ile ele alıyoruz. Bu nedenle kullandığımız yöntemlerle mevcut bilimin dayattığı araştırma ölçülerinin ötesinde bir devrim işçisi inceliği ile araştırmamızı sürdürüyoruz.

Araştırmamız derinleştikçe aslında araştırmanın sonuçlarını ne yapacağımızda da değişiklikler olmakta. Hem yapılan araştırmayı bir kitaba dönüşme düşüncemiz var hem de araştırmamız doğrultusunda ortaya çıkan görüş ve önerilerle belirli projeler yürütme tartışmamız devam etmekte.

 

Serhildan Banyan

Bunları da beğenebilirsin