Bir Sloganın Ötesi, Amargiye Dönüş Eylemi Olarak ‘Jin Jiyan Azadî’

Zozan Sima

Bu yazımda Jin jiyan azadi sloganı ilk kez hangi tarihte, hangi eylemde, kim tarafından atıldı ya da hangi kitap ya da dergide nasıl geçti gibi diye bir kronolojiden bahsetmeyeceğim. Doğu Kürdistan ve İran’da bu slogan yankılanmaya başladığında en son aklımıza gelecek şey bu sloganın Reber Apo’nun felsefesi ve Kürdistan Kadın özgürlük hareketi zemininden çıktığını kanıtlamamızın isteneceği olurdu herhalde. Ama oldu. Bu sloganın kaynağını başka yerlere dayandırma çabaları ortaya çıkınca birçok arkadaş ve basın kurumu jineoloji akademisi olarak bizlerden bu slogana dair kaynakları ortaya çıkarmamızı istedi. Çünkü milliyetçi Kürt partilerinden, liberal kesimlere, şah rejimi yanlılarına kadar birçok kesim bir anda kendini sloganın sahibi ilan etti ya da bu sloganın Reber Apo ile bir bağı olmadığını kanıtlama yarışına girdi. Bunun bir yanı eylemleri kendine mal etmeyi hedefleyen politik kurnazlık olabilir. Ama bence asıl asıl hedef sloganın işaret ettiği kadın devrimi hedefinden duyulan korkuydu. Çünkü bu slogan Kürdistan kadın özgürlük hareketinde kadın devriminin gerçekleşmesini sağlayacak birçok araç, yöntem, kurum ve örgütlenme ile somutlaşmaktaydı.

Reber Apo bu slogan için 2013 yılında ‘jin jiyan azadi sihirli formülünü öğretmeye ve temsil etmeye devam etmelisiniz’ demişti. Bildiğimiz gibi sihir aklın, hayalin sınırlarını zorlayarak imkansız denileni gerçekleştirmeyi ifade eder. İşte jin jiyan azadi böylesi bir yaşam ve mücadele formülüydü.

Yaş itibari ile benim kuşağım en az 20 yıldır Kürdistan kadın özgürlük hareketinin her eyleminde, sonuçlanan her konferans ve kongrenin sonunda alkışlar eşliğinde bu sloganı duymuştur. Gerilla kadınlar eyleme gönderdikleri, bir başka alana geçen her kadının ardından zılgıtlar eşliğinde bu sloganı 30 yıldır atmaktadırlar. Zafer işaretleri ile Kürt kadınları örgütlü oldukları her alanda bu sloganı haykırmış, pankartlarına kocaman harflerle bunu yazmışlardır.

Reber Apo 1987 yılında yazılmış olan Kürdistan’da Kadın ve Aile sorunu kitabıyla başlamak üzere Kürdistan devriminin bir kadın devrimi karakterinde gelişmesi için çözümlemeler yapmaktadır. Bu çözümlemelerde 40 yıldır şu çelişkiye dikkat çekilmiştir; kadın ve yaşamı aynı kelimeyle ifade ederek özdeş gören bir halk gerçekliğinde kadının varlığı ve yaşamı nasıl bu kadar değersiz ve anlamsız kılındı? Bu hangi yol ve yöntemlerle yapıldı? Bunun erkekte ve toplumda yarattığı etkiler nelerdir? Yeniden kadını yaşamı kaynağı haline getirmek, kadın etrafında yaşamı anlamlı ve özgür kılmanın imkanları nedir? İşte Jin-jiyan-azadi sloganı bu çelişkiyi çözme iddiasını ortaya koyan bir mücadele perspektifi oluyor.

Kadın ve yaşam kelimelerindeki özdeşlik Kürtçe’de, Farsça’da, Rusça’da, Sümer dilinde birebir iken dünyanın birçok dilinde yaşam kelimesinin dişil olmasında kendini dışa vurur. Birçok dilde yaşam-kadın, doğa-doğum, dünya-ana-kaynak kavramları arasında bağlantı vardır. Bu bize neyi gösterir? Kelimelerin kökenlerinin benzerliği ve aynılığı binlerce yıl öncesinde insanların yaşamı algılayış biçimlerini yansıtır. Kadın ve yaşam kelimelerinin özdeşliği hem biyolojik varoluşumuzu mümkün kılan hem de insan olarak varlığımızı ancak toplumsallıkla sürdürdüğümüz için toplumsal yaşamın kadın eksenliliğini ortaya koyar. Kadının toplumsal yaşamın oluşumundaki rolü kimi zaman tam olarak görülmemekte ve ifadeye kavuşmamaktadır. Kadının kutsal görülmesini sadece doğurganlıklarına bağlamak meseleye dar bir çerçeveden yaklaşmak olur. Kadınlar doğurdukları ya da doğurmadıkları çocuklara baktıkları, besledikleri için de yaşamın kaynağı görüldüler. Yiyecekleri topladıkları, sakladıkları, korudukları için de, tarihin ilk şifacıları oldukları için de kutsal görüldüler. İlk yerleşme mekanları olan köyleri inşa ettikleri için, bulundukları mekanı güzelleştirdikleri için de kutsal görüldüler.

Tanrıça kavramının kökeninde kadınlığın bu özelliklerinin toplamını görmemiz gerekir. Kadın etrafında şekillenen yaşam cennet olarak algılanan, bereketle ve savunma ile, sevgi ve aşkla anılan bir yaşamdır. Bu nedenle o dönem inancında aşk, savaş ve bereket tanrıçaların en belirgin özellikleridir.

Tanrıçalıkla komünal karakterdeki böylesi bir yaşamın sahibesi kadın gerçekliği yüceltilmiş olmaktadır. Tanrıçalığı ezici bir iktidar gücü olarak düşünürsek yanılırız. Toplum zihniyetinde yaşamı bereketli, estetik, yaşanılır kılan kadınlık tanrıçalık kavramı ile kutsanmış olmaktadır. Kadın etrafında şekillenen bu yaşam, kadın ve erkeklerin özgür olduğu bir yaşamdır. Bu yaşamın mekanı bereketli hilaldir. Bu nedenle bu yaşamin izlerini sürdüğümüz topraklar, jin jiyan azadi serhildanı ile aynı topraklardır.

İlk devlet, ilk erkek egemenliğinin kurucusu Sümerler’in özgürlük kavramını amargi yani anaya dönüş biçiminde adlandırması tesadüf değildir. Sümerler özgürlüğü kadın etrafında, ana etrafında şekillenmiş komünal yaşama dönme özlemi olarak tanımlamışlardır. Bakın tarihsel ve kültürel olarak nasıl da güçlü bir bağ var jin-jiyan-azadi kavramları arasında.

Kadın etrafında şekillenmiş yaşama dayatılan egemen erkeklik ve devletli uygarlık gerçeği özgürlüğü bir özlem, ancak bedel ödenerek, mücadele edilerek gerçekleşecek bir şeye dönüştürmüştür. Erkek egemenliği kadını yaşamdaki belirleyiciliğinden, özne konumundan uzaklaştıran bir karşı devrimciliktir. Bu karşı devrimcilik kadın kimliğini kölelik temelinde yeniden inşa etmiştir. Reber Apo bunun için kadın üzerinde 4 operasyonun yapıldığını belirtir;

  1. Kadının ev kölesi haline getirilerek, mülk, çocuk doğurma aracı kılınması

  2. Kadının seks aracı kılınarak erkeğin sınırsız zevk, tecavüz ve tahakkümüne açılması

  3. Emeğinin değersiz kılınması

  4. En ince meta halinde her şey için kullanılır pozisyona getirilmiştir.

İşte bu dört operasyonla kadın varlığı anlamsız, nesne, mülk konumuna indirilirken esasta erkek de anlamsız kılınmıştır. Çünkü artık erkeğin varlığı, namusu, görevi kadını bu konumda tutabilmeye bağlıdır. Bunu yapamazsa ‘sen erkek değil misin, namussuz musun’ diye yargılanacaktır. Kadını bu konumda tutan bir toplum, halk ve erkek demokrasiden, insan haklarından, özgürlükten bahsedemez. Kadın varlığını bu kadar anlamsız kılmak, yaşamı anlamsızlaştırmaktır. Anlamsız yaşam sürekli cinnet, cinayet, egemenlik, kötülük, çirkinlik yayar.

Kadını bu konumda tutan sistem erkeği de sürekli ona hakim olabilmesi için iktidara alıştırıyor. Bir başka deyişle kanına sürekli iktidar enjekte ederek onu iktidarla zehirliyor. Bu temelde inşa edilmiş kadınlıkla, onu bu konumda tutan din, devlet ve erkeklikle yaşamayı ret ettiğimiz için haykırıyoruz bu sloganı.

Jin-jiyan-azadi sloganı atan kadınlar bunun sorgulamasını yapıyorlar. Kadınlara kapanmayı ya da soyunmayı dayatan zihniyet bir madalyonun iki ayrı yüzü gibi işliyor. Biri kapatmayı namusla, ahlaklı olmakla tanımlayıp dayatınca diğeri soyunmayı özgürlük olarak yansıtarak yanılgı yaratıyor. Seni bir erkeğin mülkü ve zevk nesnesi olabilmek için kapatan da seni soyarak bedenini kapitalizmin verimli metası kılanın da aynı zihniyet olduğunun farkındayız.

Bizim özgürlük arayışımız ve mücadelemiz bu zihniyetledir. Kadını mülk ve meta gören tüm düzenlere karşıdır. Kadın devrimi ile kadına yönelik yapılmış o dört operasyonu tersine çevirmeyi hedefler. İşte jin-jiyan-azadi bu devriminin sloganıdır.

Kadın devrimi ile neyi hedeflediğimizi de belirtip sunumu tamamlamak istiyorum;

  • Siyaseti kadının özgür olacağı temelde inşa etmeyi hedefler. Bir mahalleden, dernek ya da kuruma, bir ülkeden ulusalar arası alana kadar söz ve karar ve uygulama aşamasında kadınların istek ve taleplerini temsil edecek tarzda yer alabilmesidir. Kişi olarak çıkarlardan bahsetmiyoruz. Kadını bir ulus, sınıf olarak görerek kadınların örgütlü iradesinin temsilini bulmasıdır.

  • Bir ülke nüfusunun artışı ya da azalışına göre değil, bir aile, aşiret ve erkeğin dayatmasına göre de değil, kadınların varlık, sağlık koşullarının esas olduğu bir demografya politikasıdır.

  • Sadece kadının ekonomik yaşama katılımı ya da emeğinin değerli görülmesi değildir, tümden analık emeğine dayalı ekonomi tarifi ve pratiğidir.

  • Kadın ve erkeğin yaşamın her alanını eşitlik ve özgürlük temelinde inşa ettiği ilişkilerdir. Kadın-erkek ilişkilerini felsefi içeriğe, bilimsel yaklaşıma ve estetik-etik formlara kavuşturmaktır. Biz bunu özgür eş yaşam olarak tanımlıyoruz.

  • Aile içeresindeki, baba-kız, ana-oğul, kız ve erkek kardeşler, anne ve baba, kaynana-gelin, teyze-amca gibi tüm ilişkilerin demokratikleştirerek aileyi devletin değil demokratik toplumun komünü haline getirmektir.

  • Kadınların maruz kaldığı şiddete karşı özsavunma sistemine sahip olması kadın devriminin hedeflerindendir.

Kadın devrimi esasta jin-jiyan-azadi bağını yeniden kurabilmektir. Kadın devrimi, kendisini yaşam kaynağı haline getirebilen kadınların öncülük ettiği bir sosyal devrimdir.

21. Yüzyılı kadın devrimlerinin yüzyılı kılan, toplumsal özgürlüklerin temeline kadın özgürlüğünün yerleşmesidir. Kürdistanlı kadınlar dağlarda, zindanlarda, şehirlerde aralıksız biçimde 50 yıldır yürüttükleri mücadele ile bunun mümkün olduğunu göstermiş oldular. O mücadele Rojava kadın devrimiyle kök saldı ve dallarını dünyanın dört bir yanına uzatıyor. DAİŞ ve Türk devletine karşı, egemen erkekliğe karşı her an bu devrim ağacı kadınların verdiği bedellerle, kadınların emeği ve kanı ile korunuyor ve büyüyor. Özgürlük arayışı olan kadınlara umut veriyor.

Bu devrimin tohumlarından biri de Jina’nın bedeninde jin jiyan azadi serhildanı ile filizlendi. Şimdi bize düşen o filizi hiçbir fırtınada yıkılmayacak köklü bir ağaca dönüştürerek devrimimizi kalıcılaştırmaktır. Bunun için yeniden tüm gücümüzle bu sihirli formülü her yere yaymaya ve temsil etme sözüyle diyoruz ki JIN JIYAN AZADÎ…

Bunları da beğenebilirsin