Kamuoyuna Açık Mektup

Kamuoyuna ‘Beyond Feminism? Jineolojî and the Kurdish Women’s Freedom Movement (‘Feminizmin Ötesinde? Jineolojî ve Kürt Kadın Özgürlük Hareketi ‘) başlıklı makale hakkında açık mektup.

Politics & Gender dergisinde yayınlanan Nadje Al-Ali ve Isabel Käser imzalı “Feminizmin Ötesinde? Jineolojî ve Kürt Kadın Özgürlük Hareketi ‘başlıklı makalenin maddi hataları ve metodolojik eksiklikleri ile ilgili olarak Jineolojî Avrupa Komitesi dergi editörlerine bir mektup gönderdi. Jineolojî komitesi, cevap verme hakkı temelinde, editörlerden kendi makalesini yazma ve dergide yayınlama imkânının sağlamasını talep etti.

Uzun bir süre sonra derginin editörleri bu talebi karşılamayan bir cevap mektubu yazdı.  Yerine, Jineolojî Komitesi tarafından ileri sürülen iddialara yönelik daha fazla araştırma yapmak için delil talep ettiler. Bu durumda, makale hakkındaki eleştirilerimizi kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı doğdu. Aşağıdaki metinde, Jineolojî’nin temel kaynakları ve yayınları okunmadan ve Jineolojî’nin çalışmalarının geliştirildiği yerlerde araştırma yapılmadan yazılan söz konusu makaleye karşı tavrımızı ifade etmeyi amaçlıyoruz.

 

17 Şubat 2021

Avrupa Jineoloji Komitesi

Brüksel

Sayın Politics & Gender Dergisi Editörleri

Bu mektubu 2020 yılında derginizde yayınlanan ve Nadje Al-Ali ile Isabel Käser tarafından kaleme alınmış Beyond Feminism? Jineolojî and the Kurdish Women’s Freedom Movement makalesi ile ilgili olarak yazıyoruz. Bu makaleye aşağıda detaylandıracağımız bazı itirazlarımız var. Özetle söylemek gerekirse makalenin bizleri ve geliştirmekte olduğumuz –kadın ve yaşam bilimi– Jineolojî’yi nesneleştirmesini ve feminist metodolojiyi ihlal etmesini kabul edilemez buluyoruz. Makale pratiklerimizi bir çok boyutta yanlış yansıtmakta ve yanlış bilgilere dayanmakta. Bu sebeple makalenin derginizin hakemler kurulu ve daha sonra editörleri tarafından yayınlanmaya değer bulunmasının bizi hayal kırıklığına uğrattığını belirtmek isteriz. Güneyli kadınların, siyah feministlerin, yerli halktan kadınların ve göçmenlerin, beyaz feministlerin “öteki” kadınlardan bahsederken kullandığı oryantalist ve sömürgeci çerçevelerin tamamını her düzeyde ifşa etmeleri sonucunda feminist yazında ortaya çıkan ortak ilkeler çerçevesinde söz konusu yazının derginizde kabul görmesini şaşkınlıkla karşıladık.

Kürdistan kadın özgürlük hareketinden kadınlar olarak bu güne kadar bizler hakkında araştırma yapmak ve yazı yazmak isteyenlere kapımız her zaman açık oldu. Bu açıklık hem dört ülke tarafından sömürülen coğrafyamızda yürütülen mücadelemizi ve inkar edilen kimliğimizi dünyaya tanıtmak arzumuzdan, hem dünyadaki diğer mücadelelerle ortaklaşma ve ittifak kurma yönündeki tutumumuzdan kaynaklanıyordu. Bu esnada kendi kendimizi temsil etme konusunda da önemli bir yol kat ettik. Açıkçası araştırma yaptığı öznelere oryantalist ve üstten yaklaşan, metodolojik olarak ciddi sorunları bulunan ve feminist etik ilkeleri gözetmeyen bu makalenin derginizde yayınlanması bizi hayrete düşürdü ve kendimizi korumak için ileride daha seçici olmamız gerektiğini düşünmeye sevk etti. Aşağıda makaleye olan itirazlarımızı yöntem, içerik ve savlar başlıkları altında üç bölümde ele alacağız.

Öncelikle yöntemle başlayacak olursak:

  1. Yazarlar makalenin başında, yaptıkları çeşitli araştırmalarda 120 kadın ile görüştüklerini söylüyor ancak bu görüşmelerin ne kadarının nasıl bu makaleye yansıtıldığına dair açık davranmaktan kaçınıyorlar. Ayrıca bu makale özelinde yapılan mülakatlar hakkında da bu tür bilgilere sahip olamıyoruz. Ancak biz kendileriyle mülakat yapılanlar görüyoruz ki makalenin öne sürdüğü tezlere delil olarak sunduğu alıntılar bağlamından çıkarılarak kullanılmıştır. Söylediklerimize bütünlüğünü bozmadan yer vermektense, konuşmalarımız kesip parçalamış ve kendi varmak istedikleri sonuçları destekleyecek şekilde araçsallaştırılmıştır.
  2. Yazarlar hakkında epistemolojik çıkarımlarda bulundukları ve her gün gelişen yazınla ilişkilenmemiş görünmektedirler. Nitekim makalede yazarların birinci dipnota sıkıştırdıkları itiraf makalenin geçerliliğine ve ikna ediciliğine gölge düşüren karakterdedir. Bu dipnotta bu makale için Kürtçe ve Türkçe kaynaklara bakılmadığı belirtilmiştir. Oysa ki Jineolojî’nin asıl yayın organları bu iki dildedir. Örneğin yazarların mülakat gerçekleştirdikleri Jin Tv’de yayımlanan ve Jineolojîyi anlatan programlardan biri Türkçe, öbürü Kürtçedir. Ayrıca anlaşılmaktadır ki yazarlar Jineolojî konusundaki kuramsal tartışmalara öncülük eden, üç ayda bir düzenli ve Türkçe olarak çıkan ve 20. sayısına ulaşmış olan Jineolojî dergisindeki tartışmaları takip etmemiş, yine Türkçe basılmış olan ve Jineolojî’nin ana metinleri Jineolojî Tartısm̧aları [Jineolojî discussions], 2015 ve Jineolojî’ye Giriş [Introduction to Jineolojî], 2016) isimli kitapları okumamıştır.
  3. Öte yandan makalenin yazarları şöyle demiştir: “Most of the Jineolojî research is taking place in Rojava, where the autonomous government has included Jineolojî in the official education curriculum, and a Jineolojî Academy and Jineolojî Faculty at Rojava University in Qamishlo have been established (Jineolojî araştırmalarının önemli bir kısmı, özerk hükümetin Jineolojîyi ders programına kattığı ve Jineolojî Akademisi ve Kamışlı şehrindeki Rojava Üniversitesi’nde Jineolojî bölümü olan Rojava’da gerçekleşmektedir.] (p.12). Ancak bu beyana rağmen ilginç bir şekilde görülmektedir ki yazarlar buralarda çalışma yürüten hiç kimseyle görüşmemiştir.
  4. Başka bir sorun makalede ortaya atılan araştırma soruları ile kullanılan yöntem arasındaki ilişkidir. Şunu sormak istiyoruz bu makale eğer yazarların 5. sayfada belirttiği gibi kadınların Jineolojîye verdiği anlamları irdelemek istiyorduysa, niye buna göre bir araştırma dizayn edilmemiştir? Yazarlar neden farklı kadınların Jineolojî konusundaki farklı yorumlarını sistematik bir biçimde ele almamış, bunu yerine kadınların her bir cümlesini Jineolojî hakkında yazarların kendilerinin yaptığı saptamalara birer kanıt olarak kullanmışlardır? Öte yandan yazarlar makalenin ilerleyen sayfalarında, hiç bir açıklama yapmaksızın öne sürdükleri soruyu cevaplamaktan vaz geçmekte ve odaklarına Jineolojînin nasıl tanımlandığı ve cinselliği nasıl ele aldığını almaktadırlar. Eğer mesele buyduysa o zaman Jineolojînin farklı temalar hakkında ürettiği metinlere bakmak daha da önem kazanmaktadır. Ancak bir kez daha böyle bir çalışmaya girilmemiştir.
  5. Benzer bir biçimde Jineolojînin yeni bir epistemoloji üretmediğini iddia eden bir makalenin en azından yukarıda örneğini verdiğimiz türden anahtar metinlerin içerik analizini yapmasını ve bu makalelerde öne sürülen epistemolojik iddiaları ortaya sermesi gerekirdi. Yazarların bu basit metodolojik gerekliliği dahi yerine getirmemeleri, Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin yıllardır tüm engellere rağmen kaleme aldığı metinlerin saygın bilgi üretmediğine dair bir önyargıya sahip olduklarını düşündürmektedir.
  6. Yazıda Jineolojî’nin LGBTIQ+ kimlikleri ile ilişkisine önemli bir yer verilmektedir. Ancak Jineolojî kamplarına bu kimlikle katılımın yoğun olduğu söylenmesine rağmen, tek bir kişi ile mülakat yapılmış, ona “token” muamelesi gösterilmiş ve bu kişinin söyledikleri tüm LGBTIQ+ kimliklerini temsil ediyormuş gibi lanse edilmiştir.
  7. Yazarlar transnasyonal feminizme, dekolonyalizme ve daha bir çok eleştirel feminizm biçimine olumlayarak atıf yapmaktadır. Ancak bu tür feminist bakış açılarıyla yapılan araştırmalar ve kaleme alınan yazılar metot olarak ortaklaşmaya dayalı metotları tercih ederler. Ancak bu makalede ortaya atılan fikirlerin mülakat yapılanlarla tartışılmadığı bellidir. Örneğin aramızdan mülakat yapılan iki kişinin basılmadan önce makaleyi okumak istemesi geçiştirilmiş ve bu talep gerçekleştirilmemiştir. Yani mülakat yapanlar birer “ortak” muamelesi değil “denek” muamelesi görmüştür.

Makalenin içeriğinde araştırma eksikliği sebebiyle ortaya çıkmış maddi hataları ifade edersek;

  1. Makalenin özetinde ve daha sonra metodoloji bölümünde bu makalenin Jineolojî düşüncesini geliştiren kişilerle yapılan mülakatlara dayandığı söylenmektedir. Ancak makalenin içeriğinde görüleceği gibi makalenin dayandığı mülakatların büyük bir çoğunluğu Jin TV çalışanları ile yapılmıştır. Jin TV; Kürt, Arap, Türk ve Avrupalı kadınların birlikte yürüttüğü bir televizyon projesidir. Bu televizyonda Ortadoğu’da ve Hollanda’daki stüdyoda yapılan haftalık ve günlük çeşitli programlar yayımlanmaktadır. Televizyonda Jineolojî ile ilgili iki program bulunmaktadır. Ancak Jin TV’nin kurum olarak Jineolojî’nin geliştirilmesi ve yayılması ile doğrudan bir bağı bulunmamaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi makalenin metodoloji bölümünde niteliksel metot kullanan araştırmaların bulgularının sağlamasını yapmayı mümkün kılacak (mülakat için neden, nasıl ve kimlere ulaştığını ve bunların çalıştıkları kurumların ne yaptığı gibi) bilgiler verilmemiştir. Makale bu sebeple en baştan zaten yanıltıcı bir kurgu sergilemektedir.
  2. 11. dipnotta, Kürdistan Özgürlük Hareketi’nde “hakikatin” Neolitik toplumdaki yaşama denk düştüğü söylenmektedir. Böylelikle hakikatin ancak arkeolojik ve tarihsel bir kazı ile açığa çıkacağı imlenmektedir. Oysa hakikat Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin kavramsallaştırmak için yıllarını ve büyük emeğini verdiği bir konudur. Bu konuda, yazarların referans da verdiği Abdullah Öcalan’ın yazılarında onlarca tartışma bulunmaktadır. Yine yazarların okuduklarını referans vererek beyan ettikleri Building Free Life: Dialogues with Abdullah Öcalan kitabında Kürt Hareketi’nde hakikat kavramının çeşitli akademisyenler tarafından tartışıldığı bölümler bulunmaktadır. Bize göre hakikat konusu layıkıyla ele alınmak yerine yanıltıcı bir dipnota hapsedilmiştir. Bu makaledeki Kürdistan Özgürlük hareketi’nin özgün bir düşünce üretemediği yönündeki saptamanın dayanağı yapılan yüzeysel ve eksik araştırmaya dayalı analiz türünün tipik bir örneğidir.
  3. 12.sayfada geçen Kürt Kadın Hareketinin Diyarbakır’da bir Jineolojî Merkezi kurduğu ve devlet tarafından kapatıldığı bilgisi doğru değildir. 2016 yılında Diyarbakır’da yayına başlayan Jineolojî Dergisi dışında Jineolojî ismiyle bir kurum olmadığı gibi, Jineolojî dergisi de yayınına devam etmektedir. Saha araştırmasının yapıldığı 2015-2018 yılları arasında Jineolojî Dergisinin Diyarbakır’daki bürosuna ve editörlerine ulaşıp teyit etme şansı varken, bu kadar ciddi bir maddi hatanın yapılmasını anlaşılmaz buluyoruz. Buradan da ister istemez şu yargıya varıyoruz: Makalenin yazarları makalede yer verdikleri bilgileri teyit etme gereği duymadan okuyucularına sunmakta bir sakınca görmüyorlar.
  4. Yazarlar makalenin 22 ve 23üncü sayfalarında Jineolojî atölyelerinin müfredatına dair yaptıkları ön araştırmaya ve görüşmecilerin aktardıklarına dayanarak müfredatın Ortadoğu’da Avrupa’da aynı olduğunu belirtmişler ve dipnotta müfredatın konularına yer vermişlerdir. Bu doğru bir saptama değildir. Jineolojî atölyelerinin ve eğitimlerinin kimi ortak konuları olsa da müfredatlar, gerçekleştikleri ülkelerin hatta şehirlerin özgünlüklerine göre belirlenmektedir. Araştırmacıların Diyarbakır’daki, Mardin’deki ya da Kürdistan’ın başka bir yerindeki Jineolojî eğitim ve atölyelerinin müfredatına ilişkin herhangi bir ayrıntılı bilgi sahibi olmadıkları görülüyor.

Makalenin Savları ile ilgili olarak;

  1. Jineolojî çalışmalarını yürüten kadınlar Jineolojîyi her gün yeniden ele almakta ve yeni tanımlar üretmekte; böylelikle çalışma alanlarını genişletmekte ve ayrıntılandırmaktadırlar. Yani Jineolojîyi geliştirenlerin kendileri ‘Jineolojî tam da bu dur’ demiyorsa, onu bir süreç ve kolektif bir çalışma olarak tanımlıyorsa, yazarlar neden Jineolojîyi sınırlandıran, hatta disipline eden ve Jineolojî adına konuşan bir çerçeve çizmektedirler? Ayrıca “Jineolojî’ye Giriş” kitabında ve Jineolojînin bütün yazılı ve sözlü kaynaklarında, Jineolojî dünya kadın hareketinin, feminist hareketin, kürt kadın hareketinin mirasına dayanır, onlardan beslenir diye belirtildiği halde, neden makalede ısrarla Jineolojînin feminist mücadelenin uzun tarihini görmezden geldiği belirtilmektedir?
  2. Makalenin diğer bir çelişkili yaklaşımı standpoint kuramına geniş yer verilip Patricia Hill Collins’in fikirlerinden bahsedilmesi ve bu kurama tam ters düşen bir tavır benimsenmesidir. Bu kuram kadınların bulundukları yerlerden toplumsal olgular ve deneyimler hakkında özel ve önemli bilgiler ürettiklerini söyler. Ancak yazarlar hayret verici bir biçimde Kürt kadın hareketinin kendini tanımlama biçimini açıkça kabul etmemekte; kendilerinin önceden belirlemiş olduğu bir takım sorun alanları olduğunu kanıtlamaya girişmektedirler.
  3. Yazarlara göre Kürdistan Özgürlük Hareketi’nde kadın ve erkek gerillaların cinsel ilişkiye girmemeleri, tüm aksine beyanlara rağmen, kadınların ezildiği ve bastırıldığının göstergesidir. Peki batıda asexuality (cinsel ilişkiye girmemek) bir quir kimlik olarak kabul edilirken, Adrienne Rich gibi saygın bir feminist “zoraki heteroseksüellik”’ten, ya da Audre Lorde gibi siyah feministler cinsellik dışı erotizmlerden bahsederken, neden Al-Ali ve Käser tarafından Kürdistan Kadın Hareketi’nin ataerkil koşullarda politik olarak asekssüelliği seçmesi; bunu yaparken aşkın felsefi anlamı ve özgürlükle bağını ortaya çıkartma mücadelesi ve doğa, yaşam ve insan sevgisi olarak tanımlaması bir arzu bastırması olarak yorumlanmaktadır? İnsan ister istemez merak ediyor yazarlar bu tür bir çıkarımı söz konusu olan cinselliğin her zaman bastırıldığı varsayılan Ortadoğu olmasa yapabilirler ve böylesi bir çıkarımın feminist dayanışmanın ne kadar uzağında olduğu editörlerin gözünden kaçar mıydı?
  4. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin patriarkal şartlarda kadınların erkekle yaşadıkları cinsel deneyimlerin büyük bir bölümünün tecavüz karakterinde yaşandığı tespiti onlarca yılın deneyimine, araştırmalara, ortak sohbetlere ve ortak kavramsallaştırmalara dayanmaktadır. Bu saptamanın yazarlar tarafından basitleştirilerek özcü olarak tanımlanması ve Jineolojînin erkeklerin hepsini tecavüzcü olarak nitelendiğinin söylenmesi bir çarpıtmadır. Kürdistan kadın özgürlük hareketi erkeğin dönüşümü ve egemen erkekliğin öldürülmesine dair yirmi yıldan fazladır tartışma yürütmekte ve bu yönlü projeler gerçekleştirmektedir. Araştırmacılar kaynağından bilgi alsalardı makalede ifade edilen özcü bir yaklaşımın söz konusu olmadığını görebilirlerdi.
  5. Dekolonyel feminist literatürün batılı feministlere yönelttikleri güncel eleştirilerin başında LGBTQI+ kimliklerini batıda ilerici kabul edilen şekilde görmeyen ve bu kimliklere başka tarihsel bağlamlarda başka anlamlar yükleyen radikal hareketlerin saygınsızlaştırılması gelmektedir. Pinkwashing adı verilmiş ve başka ezme ezilme ilişkilerini görme gelen bu yolla beyaz feministler bir kez daha sömürgecilik ve emperyalizmle işbirliğine gitmekte ve güneyde ortaya çıkan düşünce akımlarının özerk gelişimini sanki batının ilerici el vermesi olmazsa olmaz haline düşürmektedirler. Bu makale bunun bir örneğidir. Tüm bunlara rağmen LGBTQI+ kimliklerin jinolojiye eleştirilerinin değerli olduğunu düşündüğümüzü ve bize yöneltilen tüm eleştirilerin dönüştürücü potansiyelinden öğrendiğimizi belirtmemiz gerekir.

Sonuç: Makalenin yazarlarının kadın dayanışmasından kaynaklanan bir sorumluluk olarak Jineolojîye dair eleştirilerini dile getirmek istemeleri çok değerli bir çaba. Ancak yazarların kullandığı dil, verilerini kullanma biçimi, hangi konumdan baktıkları ve hangi yöntemleri kullandıkları gibi sorunlarla birlikte düşündüğümüzde, amaçlarının eleştirmekten çok küçümsemek, önemsizleştirmek ve bu tavırlarını bu makale ile meşrulaştırmak ve yaygınlaştırmak olduğu kanısındayız.

Bu mektubu söz konusu makale aracılığı ile hakkımızda yanlış yargıların oluşacağını düşündüğümüzden ve bu konuda bir düzeltme yapılması ihtiyacıyla kaleme aldık. Jineolojîye dair akademik alandan gelecek görüş, öneri ve eleştiriler bizim için büyük değer taşımaktadır. Ancak bu görüşlerin çerçevesinin pozitivist bilimciliğin egemenlikçi yaklaşımından ve oryantalist bakış açısından uzak ve kadın özgürlük mücadelesini güçlendiren bir noktadan olmasını önemli buluyoruz.

Derginizin hem böylesi tutumlara zemin sunmaması hem de Jineolojî çerçevesinde bilgi üreten bizlere cevap hakkımızı kullanma ve kendimizi temsil etme olanağı sağlaması gereğine inanmaktayız. Bu bağlamda bu mektubun derginizde yayınlanmasını talep ediyor ve derginizde önümüzdeki sayılardan birinde Jineolojîyi anlatacağımız bir makaleye yer verilmesini umuyoruz.

Dergi editörlerine iyi çalışmalar ve başarılar diliyoruz.

Jineolojî Komitesi Avrupa

Bunları da beğenebilirsin