JİNEOLOJÎ ARAŞTIRMA MERKEZLERİ

Yaşam bilimi olma iddiasıyla toplumun yeniden inşasında önemli bir rol ve misyon üstlendiğimizin bilinciyle Rojava ve Kuzey Doğu Suriye’nin kentlerinde araştırma merkezleri açma fikriyatı uzun bir tartışmanın pratikleşmesidir. Devrim sürecinde nasıl kadınlar YPJ’de örgütlenip cephelerde savaşarak, erkek egemen aklın tabularını yıktıysa mücadele sadece cephe ile sınırlı kalmadı. Ekonomi, siyaset, diplomasi, eğitim dahil yaşamın tüm alanlarında da eril zihniyete karşı kadın devriminin kilometre taşları oluşturuldu. Rojava Devrimi bir kadın devrimi olarak birçok konuda geri geleneksel kalıpları yıktı ama kapitalist ataerkil sistemle kavga son bulmadı. Mücadelenin merkezine zihniyet devrimini yerleştiren jineoloji araştırma merkezleri de yaşam ve anlam biliminin her alanda devrimin kadın rengi ile örülmesi anlamlandırılması için yola çıktı. Araştırma merkezlerimizi kadın emeği, bilinci, aklı ve duygusuyla yaşamın ilmini yapma, anlam yorum gücünü geliştirme alanı olarak tanımlayabiliriz.

Bilimin iktidardan arınması: Araştırma merkezleri

Neden kadın bilimine ihtiyaç var ve neden jineoloji merkezleri açma ihtiyacı duyduk? Pozitivist bilim anlayışına dayanan epistemolojilere baktığımızda, kadın varlığı biyolojik özelliklerle tanımlanmış, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmış, erkeğin ezileni ve neslinin çoğalması ve sürdürülme aracı konumuna indirgenmiş bir kadın gerçekliğini görürüz. Bu gerçekliğin hakikat olarak kadına zorla benimsetilmesi karşısında, araştırma merkezleri aracılığıyla kadının gerçek bilgiye ulaşma zeminin ortaya çıkmasıyla bir değişim sürecinin de başladığını söyleyebiliriz. Jineoloji yeni bir bilim olarak aslında kendi dilini bu düşünme yöntemi içinde bulmaktadır. Binyıllardır toplumların kendini yarattığı ve sürdürdüğü; evreni, yaşamı ve ölümü, iyiyi ve kötüyü, acıyı ve mutluluğu anlamlandırdığı ve ifade ettiği şiirsel, mitolojik, masalsı dil yaşamın özüne en yakın olan dildir. İnsanın, doğa ananın yavrusu olduğunu en iyi hissedeceği ve bulacağı dil ve yöntemdir. Mitolojileri yaşam bilimden kopuk ele alamayız. Masallardaki, destanlardaki hikayeler bize hakikati anlatmaktalar. Örneğin Rojava da neredeyse her evde bir şahmeran resmi asılıdır. Bunun anlamını sorduğumuzda ihanet ve direnişin sembolüdür denilir. Yine her evin kapısına hermel bitkisi asılıdır hem şifa kaynağı hem de o evin içine negatif enerjinin girmesini engellediğine inanılır. İktidarlaşmış bilimin hurafe ve batıl inanç gibi lanse ettiği bu bilgi ve inançlar, salt bir inanç olmayıp, binyıllardır denenip sınanmış gerçek yaşam bilgisi olduğunu, toplumların devlet mekanizmalarına ve araçlarına ihtiyaç duymadan yaşamlarını bu bilgilere dayanarak sürdürdüğünü toplumumuzda somut olarak yaşıyor olmamız bunu kanıtlamaktadır. Tarih boyunca yazılı tarihte yer verilmeyen kahramanlık destanlarını, halk bunu kendi yöntemi ile öyküleştirmiş masallaştırmış hakikati böyle dile getirmiştir. Bu nedenle araştırmalarımızda mitolojileri anlama, yorumlama, yaşam bilimin bir yöntemi olarak değerlendiriyoruz.

Adeta kadın biliminin mayalandığı yer olan araştırma merkezlerimizin ilki 2017 yılında Efrin’de açıldı. Daha sonra sırasıyla 22 Eylül 2017’de Dêrik’te, 2 Ocak 2018 Minbiç’te, 8 Ocak 2019 Haseki’de, 6 Mart 2019 Fırat bölgesi Kobanê’de, 25 Kasım 2020 Tabqa’da, 9 Ocak 2021 Efrîn-Şehpa’da, 4 Nisan 2021’de Halep’de jineoloji araştırma merkezleri açtık.

Her kadının kendini eğitim geliştireceği mekanlar

Jineoloji Araştırma Merkezleri olarak yoğunlukla eğitim ve araştırma çalışmaları yürütmekteyiz. Her merkez bulunduğu bölgenin halklarından kadınlarla bir araya gelmekte ve çalışma ekiplerimizi oluşturmaktayız. Jineoloji araştırma merkezlerinde her halktan her inançtan ve toplumun her kes iminden kadınlar yer almaktadır. Sistemin dayattığı sınıfsallaştıran ve kategorizeleştiren anlayışları reddediyoruz. Bu nedenle üniversite diplomasına sahip olan bir kadın da çalışmalarda yer almakla birlikte okuma yazması olmayan ama hayat tecrübesiyle dolu annelerinde yer aldığı merkezlerimiz bir nevi deneyim ve tecrübelerle hafıza biriktirme merkezleri olarak da varlığını sürdürmektedir.

Jineoloji araştırma merkezlerimiz her kadının kendini eğitip geliştireceği imkân ve anlayışa sahip olmasından kaynaklı tartışmaların, paylaşımların yapıldığı mekanlarıdır.

Xwebûn’ olmak ya da kendinin farkına varmak

Jineoloji eğitimlerinde “Ben kimim?” sorgulaması ile kadın nedir, erkek kimdir, aile ve mevcut geri geleneksel ilişkilerin sorgulaması ile kendi içimize bir yolculuk süreci ile başlandığını söyleyebiliriz. Buna gücünü sınama, kendine güven, öğrenilmiş ve alıştırılmış çaresizliğe karşı kendini irade haline getirme sancıları süreci de diyebiliriz. Yaşamın tümünde nesnelleştirilmiş kadın gerçekliği karşısında “Ben varım”, “Ben benim” (Xwebûn) deme cesareti zorlu bir süreç gerektiriyor. Araştırma merkezi deneyimlerimizle ilk zorlanmaları böyle tanımlayabiliriz. Ancak bir düalite de var. Bu sorgulamayla aynı zaman da kendini oluşturma sürecinin de başlangıcı haline geliyor. Birçok çalışma arkadaşımız epey mesafe kaydedebildi. Yaşamı kendi evi ve şehri veya köyü ile sınırlı gören birçok kadın arkadaşımız şu an akademiler de jineoloji eğitimleri veriyor ve araştırma konularına göre sosyolojik analizler yapıyor. Bu süreç aynı zamanda kadının kadınla komünal çalışma ve yaşama, arkadaş olma çabaları yeni yaşamın ilişkilerini inşa etme sürecidir. Kadının okuma, araştırma, araştırdıklarını arkadaşları ile toplum ile paylaşma, birbirine destek olma, birbirini geliştirme, yalnızlık duygusunu aşmayı başarabildiğini görme müthiş bir zevk yaratıyor. Mitoloji okumalarından felsefi, dini okumalara ve tartışmalara varan atölyelerimizde her birimiz yaşamın ruhuna aslında ruhumuza, düşüncelerimize dokunuyoruz. Çünkü yaşamını erkeğin refahına ve mutluluğuna adayan biz kadınların kendimize döndüğümüz ve kendimizi tanıdığımız, tanımladığımız bir mekânın ötesinde kendimizi yarattığımız yaşam alanlarının varlığına ihtiyacımız olduğunun farkına varıyoruz.

Sis perdesinin arkasındaki hakikati arayan kadınlar

Yürüttüğümüz bir diğer önemli çalışma Kürtçe ve Arapça dillerinde seminerler, atölyeler ve akademik eğitimlerdir. Bu eğitimler sadece kadınları kapsamıyor erkekleri eğitmek ve ataerkil sistemin kuşatmasından kurtarmakta amaçlarımızdan biridir. Toplumun tüm kesimleri ve yaş grupları ile eğitimler yapılmakta ve eğitimlere yoğun ilginin olması bizi daha çok çalışmak için motive etmektedir. Yaşamımızdaki krizli ilişkilerden yaşam biçimimize kadar farkındalığımızı yükseltmek için yapılan bu eğitimler yaşamın temel sorusuna cevap aramaktadır o da “Nasıl yaşamalı?”

Eğitimlere katılanların “Adeta gözümdeki sis perdesi kalktı, derin bir uykudan uyanmış gibi hissediyorum, yeniden doğmuş gibi “ifade biçimleri dikkat çekicidir. Her bireyin, grubun ve halkın kendisini bu tartışmalarda buluyor olması yaşamına dokunması ve doğru bilgiyi hissederek, duyumsayarak üretiyor olmasıdır. Yaşamlarındaki hikayelerin, kutladıkları bayramların, binyıllar öncesine dayanan, değişimler geçiren, ama kaybolmayan bu mitolojilerin, anaerkil çağlarla bağlantılarını kurmak, adeta tarihe bir keşif yolculuğu yapmak hissi yaratmaktadır. İlk bilimsel ve felsefi değerlerin yaratıldığı bu topraklara farklı bir bakış açısıyla yeniden bakmak, dokunmak. Yani tarihi şimdi de şimdiyi tarihte aramanın ufuk ve zihin açıcı yolculuğu büyük bir heyecan yaratmaktadır.

Tiyatral ilgi çekici anlatım, ezber bozan eğitimler

Jineoloji’nin özgür eşyaşam bilimi, yaşam bilimi, kadın bilimi dememizin bir nedeni de kullandığı dilden kaynaklıdır. Bu dil alışılagelmiş ezberlere, klişe, dogma bir dil değildir. Düşünce tarzını sorgulayan, eleştiren eğitim ve tartışma yöntemleri ile insanların düşüncelerinde ufuk açan, anlamlandırmaya ve özgür düşünmeye teşvik eden bir dil kullanılmaktadır. Ortak deneyimlerin paylaşıldığı ve tartışıldığı bu eğitim ortamlarında birçok farklı yöntem de kullanılmaktadır. Eğitim çalışmalarıyla aslında komünal bir ruh kazanmış oluyoruz. Çîroklar dinlenip olay örgüsü tahlil edilip toplumsal sorunlar, ilişki biçimleri tartışılmakta. Tiyatrolar yoluyla toplumsal cinsiyet kalıpları aşılmaya çalışılmaktadır. Örneğin kadın ve ekonomi atölyesinde kadının ilk üretim araçlarının günümüzde unutulduğu ve postmodernist yaklaşımlardan kaynaklı geri geleneksel bulunan ve kullanılmayan destar, teşi, meşk gibi araçların jineoloji araştırmaları ve eğitimlerinde yeniden anlam ve bilgi değeri kazandığını kadınlar ifade ediyor. Sihirli bir değnek dokunmuş gibi bir anda elbette yaşamları değişmiyor ancak bir aydınlanmanın küçük de olsa ön adımlarının atıldığını gözlemleyebiliyoruz. Derslere katılanlar yoğunlaşmalarını yazıp kadınla toplumla etik ve estetik ölçülerde nasıl yaşanabileceğine dair çözüm arayışlarını çabalarını ve beklentilerini paylaşabilmekteler. Özellikle erkeklerin bu yönlü yazıları yoğunluk kazanmaktadır. Bu inşa edilmiş hegemonik erkekliğin sorgulanmasıdır. Özellikle Arap kadınlarının yoğun olduğu bölgelerde binlerce Arap kadının bu seminerlere, akademi eğitimlerine katılmaları sorunlarını tartışmaları, Arap kadın ve erkeklerin aynı ortamda ilişkilerini yaşamlarını tartışmalarını çok önemli buluyoruz. Yine erken yaşta evlilikler, çok eşliliğin sorgulandığı bir sorun olarak görüp tartışmaları bir değişimi ifade etmektedir.

Ölüm karşı yaşamı savunan öz savunma bilinci

Yukarıda da belirttiğimiz gibi eğitimlerimiz toplumun bütün kesimlerini kapsamaktadır. Bunlar arasında en çok ilgi çeken ve tartışmaların derinleştirildiği bir diğer alan askeri alan eğitimleri olmaktadır. Tüm dünyada militarist düşüncenin tırmandırıldığı ve aşırı silahlanmanın olduğu ve bunun altında yatan zihniyetin inşa edilmiş hegomonik erkekliğin ve sisteminin korunması amaçlıyken Rojava ve Kuzey Doğu Suriyede, öz savunma bilinciyle yürütülen mücadelenin yaşamı güzelleştiren, toplumsal dayanışmayı geliştiren kadınlı erkekli hem cephede savaşan hem de yaşamı inşa eden bir hakikati ifade etmektedir. Öz savunma eğitimlerimiz, “Yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerin” felsefesinin derinliğine dayanmaktadır. Savaşırken yıkmayan, talan etmeyen, göçertmeyen tüm canlıların varlığını koruyan diğer halkların topraklarını işgal etmeyen, bir yaşam biçimidir öz savunma. Demokratik Özerlik modeli ekseninde yeni bir yaşam Rojava ve Kuzey Doğu Suriye’de inşa olurken varlığını ve yaşamını koruma mekanizması da elbette, ulus devlet paradigmasına dayanan militarist ordu yapılanmalarının aksine halkın kendi öz savunma gücünü oluşturma ve geliştirmesi temelindedir.

Özneyi esas alan araştırma

Jineoloji araştırma merkezlerinde yürüttüğümüz bir diğer çalışma da araştırmadır. Şifacı kadınlar, demografya ve göç, Süryani-Keldani kadın sosyolojisi, Arap kadın sosyolojisi, kadına yönelik şiddet, etik ve estetik, ekoloji ve kadın gibi konularda araştırmalar yapmaktadır. Pozitif bilim anlayışının aksine araştırmalarımızı yaparken yaşamda hiçbir şeyin birbirinden kopuk olmadığını düşünüyoruz. Çünkü birçok araştırmada bunu deneyimledik. Sosyolojik araştırmalarda tarih, kültür, ekonomi, aile, inanç, ideoloji, coğrafya vs. alanların birbiriyle bağlantısını çok somut görebiliyoruz. Hem tümden gelimci hem de tümevarımcı bir yaklaşım izliyoruz. Her halkın, bölgenin farklılıklarını, özelliklerini kendi hakikatinde araştırmayı benimsiyoruz. Elbette benzerlikleri, etkileşimleri yadsımıyoruz ama benzerlik, hakikat değildir.

Diğer önemli bir konu, araştırdığımız konunun değişim süreçleri, zaman ve mekanıdır. Salt bir araştırmacı ve gözlemci olarak değil, görüştüğümüz her kadının acılarını da sevinçlerini de hissediyoruz. Ontolojik olarak pozitivist bilim anlayışının tersine, kadın varlığını parçalı ele almamaktayız. Jineolojî’nin farkında budur zaten. Kadının yaşam enerjisi bütünlüklüdür. Duyguları, hisleri, sezgileri, düşünceleri ile yaşar ve üretir. Onun için araştırmalarımızda duyguları, hisleri dışında tutmayız. Yaşam mekanik değildir, çok canlı ve akışkandır. Salt dışardan bakarsak yanılmış olacağız çünkü çoğu zaman gerçek gibi görünen görecelidir, yanıltıcıdır. Önemli bulduğumuz konulardan biri de araştırma etiğidir. Hakikati yansıtmayanı yazmak veya hakikati bilip de yaşayıp görüp gizlemek etik değildir. Metodolojik olarak yüz yüze görüşme veya bazen gruplar halinde görüşme kadınların yaşadıkları mekanlarda gerçekleşmektedir. Kadın kurumları ile görüşüyoruz. Mala jin, kadın adalet kurumu, komin ve meclislere kadar. Görsel ve teknik olarak video, ses kayıtlarıyla emek verdikleri çalışmalara tanıklık ediyoruz. Bunun yanı sıra yoğun okumalar yapmaktayız.

Her konu ve her yaştan katılımla atölyeler

Kadın ve kültür sanat, kadın ve ekonomi, kadın ve adalet konulu atölyeler yapmaktayız. Çocuklarla masal günleri gibi atölyelerde yapmaktayız. Çocukların öğrenme, düşünme, hayal kurma, yorum yapma, dünyayı algılama yöntemlerini daha yakından görmek ve tanımak amaçlı 8-10 yaş grubu ilkokula giden çocuklarla çîrok (masal) günlerini gerçekleştiriyoruz. Görsel ve işitsel yöntemlerle çîrokları çocuklarla beraber izleyip/dinleyip yorumladık. Gördük ki çocukların muazzam zeka ve hayal gücü ergenlik çağına kadar zengin ve renkli. Bu hafıza toplumdan, nenelerden, dedelerden çocuklara aktarılmış. Çocuklar mitolojik, meselkî (masalsı), şiirsel ve şarkısal dili çok daha iyi kavrayıp hayal güçleriyle öğrendikleri bilgileri yaşamsallaştırıyorlar. Bilgi bu yöntemle daha canlı daha kalıcı etkiler bırakıyor. Aynı zamanda yaşam boyu bu yöntemlerle edinilen bilgilerin doğruluğu sınanır ya da çözümsüz anlarda çareler bulmaya yardımcı olur bu bilgiler.

Kendi dilinde ‘çiroklarla’ büyüyen çocuklar

Okul müfredatları ve eğitim yöntemleri çocukları bu özgür, yaratıcı, canlı düşünme, kavrama ve yaşama geçirme öğrenme yeteneğine köreltici darbeler vurabilmektedir. Rojava/Kuzeydoğu Suriye’de okul müfredatları demokratik eğitim sistemi ve yöntemleriyle geliştirilmektedir. Geçen zorlu yıllarda önemli tecrübeler edinildi. Kürt çocukları için anadilde eğitim bir devrimdi. Çocuk masal günlerinde şunu da çok net gördük ki çocuklarımız anadillerini duru ve akıcı konuşmaktalar. Yani ulus-devletin asimilasyoncu eğitim sistemleri Kürt dilini yasaklayarak en fazla çocukların düşünme, hayal kurma ve masalsı konuşma yeteneğine ve varoluşuna darbeler vurdu.

Malda’nın mirasıyla Maldalar kadın bilimini geliştiriyor

Sonuç olarak; Jineoloji Haseki Merkezi üyesi Malda Kusa arkadaşımızın sözleri yürüttüğümüz çalışmaların özetini aktarmaya yeterli sanırız. Haseke’nin Hol kasabasında DAİŞ saldırında şehit düşen Malda’ya ilk eğitim vermesi önerisi geldiğinde çok korkmuş ve “Nasıl olur, ya beni dinlemezlerse, bu sayıda bir topluluğa nasıl ders verebilirim” diye kaygılanmıştı. Oysa Malda, yürüttüğü eğitim ve araştırma çalışmalarında katıldığı beşyüz-altı yüz kişilik bir öz savunma akademisinde izlenimlerini aktarırken, “Altı yüz erkek bir kadın arkadaşın dersini dinliyor, not alıyor ve sorular soruyorlar. Çoğu da Arap halkından erkekler. Kadın bilimini, tarihini tanımaya anlamaya çalışıyorlar. Özgür eşyaşamı tartışıyorlar. Yaşam biçimlerini sorguluyorlar. Bu kendi başına bir devrimdir’’ diyordu.

Okudukça araştırdıkça yaşadığı kaygıları bir bir aşan bir anda kendini derste, harıl harıl kadın bilimi, yaşam bilimi Jineolojiyî tartışırken bulan Malda şu sözleri hepimize miras bıraktı: “Jineolojî kendimin bile farkında olmadığı bir gücü ve özgüveni açığa çıkardı.

Araştırma merkezlerimizde Malda arkadaşın da dediği gibi jineolojî korkularımızı aşmamızı ve gelişmemizi sağlıyor. Bilimimiz bizi, biz bilimimizi yaratıyoruz.