Gerilla Tanrıçalar

Kürt Kadın Hareketi, Ortadoğu’daki en örgütlü, en yaygın ve en dinamik kadın hareketidir. Sömürge baskısı ve faşizm ile mücadele eden ve aynı zamanda kadınların özgürlüğü için mücadele veren Kürt kadınları tüm dünya çapında da dikkatleri üzerine çekmiştir.

Bugün, dünyanın en çok ezilen ve reddedilen toplumlarından birinden gelen kadınlar, nasıl dünyanın heryerindeki özgürlük için savaşan kadınlar ve insanlar için bir umut ve ilham kaynağı haline geldiler?

Bunu anlayabilmek için tarihe ve Kürt Kadın Hareketi’nin tohumlarının atıldığı, kırk yıldır büyümekte olduğu koşullara çok daha yakından bakmamız gerekiyor.

 

İştar’ın izindeki kadınlar ve Neolitik Devrim

Antik Mezopotomya’dan ana tanrıça heykeli

Kürtlerin kökleri, insanlığın beşiği olarak da bilinen Mezopotamya tarihinin derinliklerindedir. Bu bölgede kadın tanrıçalar tanrılardan çok önce bulunmaktaydı.

Inanna- İştar ya da Astarte olarak da bilinir- Mezopotamya’nın antik toplumlarında kadınların önemli rollerini sembolize eden bu tanrıçalardan biridir.

Mezopotamya’nın yerli halkları; Kürtler, Persler, Süryaniler, Aramiler, Ermeniler, Keldaniler, Araplar ve İbraniler bu tanrıçalara yaşamın yaratıcıları ve koruyucuları olarak ibadet ettiler. O dönemin efsaneleri, antik mimarileri ve tapınaklardaki heykeler bizlere kadının o dönemde oynamış olduğu; yaşam ve toplumu oluşturma, bilgiyi yaratma, maddi ve manevi değerlerin paylaşımı gibi önemli rolleri göstermektedir.

Kadınlar bir yandan doğaya ve toplumsal değerlere değer verirken, aynı zamanda da çiftçiliğe dayalı yerleşik köy yaşamının temellerini attılar. Milattan önce 12,000 dolaylarında başlayan bu Neolitik Devrim bir kadın devrimiydi.

Yaklaşık 5000 yıl önce insanlık tarihinin ve kültürün derinden kopuşuna neden olan bir süreç başladı: Elit erkek rahipler, krallar ve askerler kadınların yarattıkları bilgi ve buluşlara el koymaya başladılar. Bütün bu kaynakları toplumun yararına kullanmak yerine, onları toplatıp gücü elde etmek için kullandılar. Erkek egemenlğinde hiyerarşiler, sınıfsal sistemler, ve devlet yarattılar. Kadın, ataerkil devlet ve aile yapıları içerisinde erkeklerin mülkiyeti ve sözde namusu haline getirildi.  Abdullah Öcalan bunu kadınlara ve Neolitik Devrim’in değerlerine karşı yapılmış bir “karşı devrim” olarak tanımlar. Uygulanan bu şiddetli yıkım ve yabancılaştırılmayı kadının “ilk ve son koloni” olduğunu söyleyerek özetler.

Ataerkil feodal toplumlarda kadının kimliği erkekler ile olan ilişkilerine dayalı olarak belirlenmiştir; kızı, eşi, annesi, kardeşi… bir nesne ya da doğum yapabilen bir makine. Kadınlar haklarından mahrum bırakıldılar. Kürtler çoğunlukla ana tanrıça kültür gelenekleriyle güçlü bağları olan Zerdüşt inancına sahiptiler. Fakat tek tanrılı dinlerin ortaya çıkması, Arap hanedanlıklarının genişlemesi ve 8. yüzyıldan itibaren İslam dininin Kürt toplumu üzerinde zorla uygulanması sonucunda kadınlara uygulanan ataerkil kodlar da pekiştirilmiş oldu.

 

Kürtler kimdir?

Bugün Kürtlerin çoğu Müslüman olsa da Alevi, Ezidi, Yarsani, Zerdüştlük, Faili, Şabak, Yahudi ve Hıristiyan inancına sahip Kürtler de vardır. Kürt dili Hint- Avrupa dil grubundandır ve Kurmanci, Sorani, Zazaki, Kelhuri ve Hewrami/Gorani gibi lehçeleri vardır.

Bugün 40 milyondan fazla nüfusu olan Kürtler dünyanın ulus-devleti olmayan en büyük halklarıdan biridir. Birinci Dünya Savaşı’na kadar Kürtler çoğunlukla Osmanlı ve İran İmparatorlukları ve diğer imparatorlukların yönetimi altında yaşadılar. Kürt kabilelerinin tarihi, çoğunlukla kadınların da katıldığı ya da liderlik yaptığı direnişledir. Dillerini, kültürlerini ve bir dereceye kadar da kendi yerel özerkliklerini korumayı başarabildiler.

Kürdistan Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında bölündü.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1923’de uluslararası güçler Lozan Antlaşması ile Kürdistan’ı dört parçaya ayırdılar. Kürtler bundan sonraki dönemde ise yeni oluşturulan ulus devletler olan Türkiye, Iran, Irak ve Suriye’nin yönetim kuralları altında yaşamaya zorlandılar. Kürtler, yasal hak ve statüsü olmayan bir ulus durumuna getirildiler. Kürt direnişleri devam etti fakat bu direnişler katliamlar ve soykırımlarla acımasızca bastırıldı. Sömürgeci ulus devletleri homojenleştirme programlarının bir parçası olarak kültürel bir soykırım başlattı: Kürt dili ve Kürtçe isimler yasaklandı, Kürt halkının varlığı reddedildi, Kürtler yerleşik bölgelerinden sürüldüler. Kürtler ve Kürt kültürü hakkında konuşmak, yazmak ya da şarkı söylemek bile suç haline getirildi. Kürt kadınları da hem bir halk olarak, hem de ataerkilliğin altındaki kadınlar olarak bu baskılara maruz kaldılar. Ekonomik olarak yok sayılma, ulusal ve politik baskı 4 parça Kürdistan’da yerlerinden edilmeye ve göçe sebep oldu. Bu nedenle bugün 4 milyon nüfuslu güçlü bir Kürt diasporası var ve bunların 2,5 milyonu Avrupa ülkelerinde yaşamaktadır.

 

PKK Öncülüğündeki Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürdistan’daki Kadın Kurtuluş Mücadelesi

Dünyada 60’lı yılların sonularıda Sosyalist gençlik hareketlerinin ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin yaygınlaşması Türkiye’de de güçlü bir devrimci gençlik hareketi geliştirdi. Bunun zemininde ise Abdullah Öcalan “ Kürdistan bir sömürgedir” haykırışı ile Kürt Özgürlük Hareketini yükselişe geçirdi. Diğer devrimci Kürt ve Türk öğrenciler ile birlikte 1978’de Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı için devrimci Kürdistan İşçi Partisi’ni (PKK) kurdu. Marksist-Leninist ve Maocu teorilerden esinlenen PKK’nin amacı bağımsız, birleşik, sosyalist bir Kürdistan’a ulaşmaktı. Başlangıcından itibaren Sakine Cansız gibi devrimci kadınlarda partiye militant olarak katıldılar. Kadınlar için bu mücadele sadece sömürge devletine karşı yürütülen bir mücadele değil, aynı zamanda aile ve toplumun ataerkil baskı ve kısıtlamalarına da karşı çıkmak anlamına geliyordu.

Hareketin ilk zamanlarına baktığımızda Sakine Cansız Kürdistan için devrimci mücadeleye katılma heyacanını şu sözlerle ifade ediyor:

Bu hareket insanlığın özüne hitap ediyor. Bizim bütün tartışmalarımız, eğitimimiz ve söylemlerimiz insanlık ve insani değerler ile başlıyor. Geçmişte tarihin farklı aşamalardaki insanın durumundan bahsediyorduk ve insani değerleri tartışıyorduk. Anlamak isteyen kadınlar kendilerini bu hareketin içerisinde buluyorlardı. Mücadelenin çok başlarında kadınların Kürdistan ve siyasi mücadeleye katılımı çok zordu. Yine de başardık ve bu bize hareketimizi şekillendirme gücü verdi.”Sakine Cansız (Hevala Sara)

1980’de NATO tarafından düzenlenen faşist askeri darbe sonrasında Türkiye’deki güçlü örgütlü solcu hareket neredeyse yok edildi. Binlerce insan öldürüldü ve onbinlerce insan Türk devlet güçleri tarafından hapsedildi ve acımasızca işkence edildi. PKK’li siyasi tutuklular “Bexwedan jiyan e”- “Yaşamak direnmektir” şiarı ile Diyarbakır cezaevinde direniş cephesi başlattılar. Sakine Cansız, Kürt toplumunu ve özellikle de Kürt kadınlarını dünya çapında harekete geçiren bu tarihsel direnişin öncü isimlerinden biriydi. O ve yoldaşları Kürt toplumundaki kadın algılarına meydan okuyarak kadınların her koşulda devrimci iradesini ve mücadele etme yeteneğini ortaya koyabileceğini gösterdiler.

PKK gerilla gücü 1984 yılında silahlı mücadelenin ilk kurşununu ateşledi. Bunu yaparken sadece Türk devletine karşı değil yüzlerce yıllık köleliğe ve baskıya karşı da  karşılık verdiler. Aynı zamanda Kürt halkının tüm kesiminden insanlar, özellikle işçiler ve kırsal kesimlerdeki fakir insanlar kendilerini mücadele ile özleşleştirdiler ve Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi (ERNK) bayrağı altında örgütlendiler. 1987 yılında Kürt kadınları Kürdistan Yurtsever Kadınlar Birliği’ni (YJWK) kurdular.

Kürt Kadın Hareketi PKK lideri Abdullah Öcalan’ın analizlerinden büyük ilham aldı. Öcalan’ın “ Kadın özgür olmadan Kürdistan ve Kürt toplumu özgürlüğüne kavuşamaz” teorisi kadınlara örgütlenme ve direnişe aktif katılım konusunda gittikçe daha fazla artan bir güven verdi. Kadın militanlar ve Kürt toplumu Hevala Azime Demirtaş ve Hevala Bese Anuş gibi kadın gerilla savaşçılarının özgürlük için hayatlarını feda etmelerinden ve onların devrimci kişiliklerinden ilham alarak, Hevala Berivan (Binevş Agal) gibi, Kürt halk örgütlenmesinin öncüleri oldular.

Kadınlar, 1980’lerin sonlarına doğru Kürt halkının ayaklanmasının ana gücü haline geldiler. Kuzey Kürdistan’ın kasaba ve köylerindeki yüz binlerce kadın evlerini terk ederek sokaklara döküldü. Özgürlük bilinciyle hareket eden kadınlar ellerindeki taşlarla Türk ordusunun katliamlarına ve köylerinin yok edilmesine karşı koydular.

Hevala Bêrîtan (Gülnaz Karataş)

Bu ayaklanmalar tarihe önemli izler bıraktı. PKK, 1990’lı yılların başlarında kitle hareketine dönüştü. Binlerce kadın harekete geçip gerilla güçlerine katılarak toplumdaki ataerkil cinsiyet rollerine meydan okudu. Kadın militanlar aynı zamanda erkek yoldaşlarının ataerkil tutumlarıyla, onların kadınları ‘daha zayıf’ ve ‘ daha savunmasız’ olarak görmelerine karşı da mücadele etmek durumunda kaldılar. Hevala Beritan (Gülnaz Karataş) gibi binlerce kadın savaşçı ve komutan bu haklı mücadelelerine direnişin her cephesinde iradeli olarak ısrarla devam ederken şunları söyledi;

“Savaş canım, güçlü savaş! Savaşarak varoluruz, Savaşarak özgür, güzel ve daha fazlası oluruz. Biz savaşarak severiz”

Abdullah Öcalan’ın perspektifleri Kürdistan dağlarında Kadın Özgürlük Hareketinin kurulmasında en büyük destek oldu. Ataerkillik ve sömürgeciliğin Kürt toplumu üzerindeki etkisinin nasıl üstesinden gelinebileceğine dair görüşlerinde ‘kişilik analizi’ yöntemlerini geliştirdi; ezilen kadının ve egemen erkek zihniyetinin ve bunun altında yatan aile yapısı ve cinsiyet rollerini derinlemesine sorguladı. Kadınların, kendi cinsine ve kimliğine yönelik sevgi ve saygı geliştirmeleri, yabancılaşmanın üstesinden gelmeleri, kendilerine ve diğer kadınlara güvenmeleri kadınlar açısından en önemli adımdı.

Abdullah Öcalan 1993 yılında gerilla güçleri içerisinde bir Kadın Ordusu oluşturulması önerisinde bulundu. Bu girişimde yer alan kadınlar bunu hayatlarındaki en büyük meydan okuma olarak tanımlıyorlar. Kadınlar artık kendi yaşamları ve gerilla savaşının tüm yönleri konusunda karar verme ve kendi kendilerini örgütlemeliydiler. Bir yandan kendilerinde içselleştirilmiş ataerkil kalıplarla yüzleşirken diğer yandan da erkek egemenliğini sorguladılar. İdeolojik, askeri, siyasi ve sosyal bilgi ve tecrübeler kazandılar. Kadınlar birleştikçe ve özgüvenleri büyüdükçe erkeklerin cinsiyetçi tutumları da değişti. Zihniyetteki devrimci değişimler, kadın erkek arasındaki yoldaşlık ilişkilerinde ve aynı zamanda da Kürt halkında devrimci değişimleri de gerçekleştirdi. Bu, devrim içerisinde devrimden başka birşey değildi. İlk Ulusal Kadın Kongresi 1995 yılında 300 kadının katılımı ile dağlarda yapıldı ve Kürdistan Kadın Özgürlük Birlikleri YAJK (Yekîtiya Azadiya Jinên Kurdistan) kuruldu. Bu, kadının kendi iradesine, siyasi ve sosyal bakış açısına göre özerk bir kadın örgütlemesi uygulanması açısından çok önemli bir aşamaydı. Abdullah Öcalan 1990’larda toplumsal cinsiyet ve toplumun özgürleşmesi için, yeni ve radikal bir ideoloji geliştiriyordu. Özgürlük ve sevginin baskın güç ilişkileri içerisinde gerçekleştirilemeyeceğini gördü.  Kopuş teorisi ile kadınların köleleştirilmiş kimliklerini aşma yolunun kendilerini duygusal ve kültürel olarak erkek egemen sistemden ayırarak gerçekleşebileceğini ortaya koydu. “ Erkeği öldürmek” teorisi ile erkekleri sadece cinsiyet değil, aynı zamanda devasa bir güç ve sömürü sistemi olan egemen erkekliği yıkmaya karşı mücadeleye teşvik etti.

8 Mart 1998’de ilan edilen  Kadın Özgürlük İdeolojisi, kadın özgürlük mücadelesini yeni bir seviyeye taşıdı. Bu ideoloji; ülke sevgisi ve ülkeyi sömürgeciliğe karşı savunma ilkelerini, özgürce düşünme, kadın olarak özgür irade oluşturma, özgürlük mücadelesini örgütleme  ve estetik anlayışı ile bir yaşam inşa etmeyi kapsıyordu.

Bir yıl sonra Mart 1999’da bu ideolojiyi esas alan Kürdistan Kadın İşçi Partisi PJKK adı altında ilk Kürt Kadın Partisi kuruldu. PJKK 2000 yılında yaptığı kongre ile kendisini Kadın Özgürlük Partisi (PJA) olarak ilan etti.   2004 yılında Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi (PAJK) olarak yeniden yapılandırılan kadın partisinin militanları Kürdistan’ın 4 parçasında da özgürlük mücadelesinde öncü rol oynamaya devam ettiler.

15 Şubat 1999’da Abdullah Öcalan’ın NATO operasyonu ile kaçırılıp hapsedilmesi Kürt halkının ve özellikle de Kürt kadınının varlığına karşı gerçekleştirilen bir saldırıdır. Kürt halkı ve Kürt kadınları, Kürdistan Özgürlük hareketini ortadan kaldırmaya yönelik bu girişimlere karşı direnişi yoğunlaştırdılar. Abdullah Öcalan Türkiye’nin İmralı zindanında ağır tecrit koşullarında bile direnmenin yolunu buldu, özgürlük mücadelesi için yeni paradigmasını ilerletti ve detaylandırdı.

Yılların tarihsel ve sosyolojik analizine dayalı bu yeni paradigma Kürt sorununun çözümünün de ilerisine giderek demokrasi, ekoloji ve kadın özgürlüğüne dayalı bir toplum önermektedir. Hiyerarşik güç yapısına ve ataerkilliğe dayalı olan devletler tüm insanlığın sorunlarının ana kaynağı, özü olarak tanımlandı. Bir devlet, güç ve ataerkil tahakküm aracı olarak icat edilmişse, özgürlüğün aracısı olamaz. Ayrıca, güç ve hiyerarşi, kendilerini sadece yapılar ve kurumlar açısından değil, aynı zamanda ideolojik olarak da milliyetçilik, kökten dincilik, cinsiyetçilik ve bilimcilik üzerinden yeniden üretirler. Buna karşı, toplumsal eşitlikçi değerlere ve kadınların merkezi rolüne dayanan doğal toplum modeli kadınların ve toplumun özgürleşmesi için dönüşümün referansıdır.

  • Öcalan devlet yapıları ve zihniyetlerine alternatif olarak çok etnikli , çok kültürlü ve çok dilli Demokratik Ulus konseptini geliştirir. Demokratik Ulus’un ruhu ve anlamı, Demokratik Özerklik ve Demokratik Konfedaralizm yapılarında kendini gösterir. Bu, toplumun demokrasi, ekoloji, kadın özgürlüğü, toplumsal ekonomi ve öz savunma ilkeleri çerçevesinde kendi kendini yönetmesi anlamına gelir.
  • Güç ve hiyerarşi sadece siyasi ve askeri değildir; erkeklerin kadınlar üzerindeki baskıcı ilişkisine dayanır ve kendilerini yaşamın her alanında yeniden üretirler. Özgür cins ilişkilerinin yeniden yapılandırılması ile başlanarak yaşamın tüm alanları demokratik ilkeler, dayanışma ve saygı temelinde yeniden ele alınmalıdır. Öcalan’ın önerisi, tüm kimliklerin eşit temsili ve hepsinin doğrudan katılımını sağlayan radikal bir demokrasidir.
  • Abdullah Öcalan savaşın ve şiddetin yıkımına karşı öz savunmanın temel bir ihtiyaç olduğunu savunur. Öz savunması olmayan bir toplum sömürü ve baskıya mahkumdur. Kendi Gül Teorisiyle özellikle kadınların öz savunma ruhunu açıklar; mevcut dikenlerin en güçlü savunması kendi güzelliğinin özü ile uyumlu bir şekildedir.

 

Kürdistan’ın dört parçasındaki kadınlar, sürgündeki Kürt kadınlar ve diğer ülkelerden kadınlar 2005 yılından itibaren Kürdistan Kadın Topluluğu(KJK) konfederasyonu altında örgütlenmiştir. KJK ortak bir hedefle değişik yerlerde, duruma göre, çeşitli gruplar ve organizasyonlar kurmuştur: tüm sosyal ve etnik grupların ihtiyaçlarını tanıyan kadın merkezli eşitlikçi değerlere dayalı toplumsal bir dönüşüm. Kadın komünleri, konseyleri, akademiler ve kooperatifler yaşamı ve toplumu tabandan organize etmenin alternatif yolu olarak kurulmuştur. KJK politikadan sosyal örgütlenmeye, ekoloji ve toplumsal ekonomiden sağlığa, eğitim ve medya çalışmalarından kültür ve sanata, yerel yönetimlerin yapılarını oluşturmaktan kadın hakları ve diplomasiye kadar her alanda örgütlenir. Kadın öz savunması farklı bölgelerdeki duruma göre çeşitli şekillerde düzenlenmiştir.

2011 yılından itibaren araştırma çalışmaları ve tartışmalar Jineoloji’yi kadın, yaşam ve toplum için alternatif bir bilim olarak belirlemeye başladı. Jineloji akademisi kadın devriminin zorluklarını tespit etmekte ve kadın özgürlüğünün demokratik, ekolojik paradigması anlayışını güçlendirmektedir.

Bugün Kürdistan ve dünyadaki kadın hareketi; Rojova kadın devrimi

Kürt kadınları faşist diktatörlere ve kadın katliamlarına karşı sürekli savaşırken bile özerk olarak örgütlenmeye ve aynı zamanda genel özgürlük hareketinin bir parçası olmaya devam ettiler. 1991 yılında Türkiye’de ilk Kürt siyasi partisinin kuruluşundan bu yana pek çok Kürt kadını, Kürt halkı ve ilerici güçlerin oyları ile belediye başkanı ve parlemento üyesi olarak seçildi. 2014 yılında Halkların Demokrasi Partisi HDP tarafından yönetilen birçok belediyede, toplumsal cinsiyet eşitliği esas alınarak eşbaşkanlık sistemi uygulandı. AKP diktatörlüğü özellikle kadınları ve onların demokratik kazanımlarını ve kurumları hedef aldı. Belediye başkanları ve milletvekilleri de dahil binlerce Kürt kadın aktivist tutuklandı ve yüzlerce kadın derneği ve kadın örgütü yasaklandı. Fakat Kürt Kadın Hareketi her saldırıyı mücadelede yeni bir adım haline dönüştürmeye devam ediyor.

Doğu Kürdistan Özgür Kadınlar Topluluğu KJAR, İran’daki zalim devlet baskısına ve idamlara rağmen, çoğunlukla dış dünyada duyulmasa da, gizlice kadınları örgütlemeye ve eğitmeye devam etmektedir. Iran ve Doğu Kürdistan’daki Kürt kadınları ölüm cezası, taşlanma, ulusal ve toplumsal cinsiyet baskısına karşı dikkat çekici kampanyalar yürütüyorlar.

2003’de Irak’a askeri müdahalenin ardından Güney Kürdistan, Irak Kürdistan Bölgesi olarak özerk bir statüye kavuştu. Bazı kadınlar parti politikasına katılsa da güçlü bir özerk kadın hareketi gelişemedi. 2002’den bu yana Kürdistan Özgürlükçü Kadın Örgütü RJAK, yerel kadın dernekleri ve akademilerini kurmak, kadınların toplum ve siyasetteki statülerini güçlendirmek için eğitim programları ve kampanyalar düzenlemeye çalışıyor.

Kürt kadınının Avrupa diasporasında örgütlenmesi 1980 ve 1990’lı yıllara dayanır. Kürt Kadın Hareketi ve Kürdistan Özgürlük mücadelesini dünya çapında tanıtmış ve diğer önemli özgürlük hareketleri ile önemli bağlantılar, dayanışma ve ittifak ağları oluşturmuşlardır.  Ülkelerindeki mücadeleye katkı sağladıkları gibi, Kürt göçmen kadınları olarak hakları için de mücadele etmekteler. Avrupa Kürt kadınları için güvenli bir yer değildir. Ocak 2013’de Paris’de Kürt Kadın Hareketi’nin öncüsü Sakine Cansız, Türk istihbarat servisi tarafından yoldaşları Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez ile birlikte suikastle katledildi. Avrupa’daki Kürt kadınları  örgütlenmelerine devam edip, 2014 yılında  bu yana da  Avrupa Kürt Kadın Hareketi’nin çatı örgütlenmesi TJK-E’yi kurdular .

Rojova Devrimi Kürt Kadın Hareketi’ni uluslararası öneme kavuşturdu. 2011 “Arap Baharı” ayaklanmalarında Batı Kürdistan’daki – Rojava olarak bilinir- Kürtler kendi Demokratik Özerklik sistemini kurmaya başladılar. Kadın Savunma Birimleri YPJ İslam Devletine karşı vermiş olduğu kararlı mücadele ile dünyanın dikkatini üzerine çekti. 2015’de Kobanê’nin kurtuluşundan, 2018’deki Efrin ve 2019’da Serekaniye ve Girasipî’ye yönelik Türk işgaline karşı direnişte kadın savaşçılar ve komutanlar öncü bir rol oynadılar. YPJ savaşçılarının fedakarlıkları Arin Mırkan ve Avesta Xabur gibi kadın devrimcilerin kişiliğinde sembolize oldu. Ayrıca, Almaya’dan Ivana Hoffmann, Arjantin’den Alina Sanchez ve İngiltere’den Anna Campbell gibi uluslararası kadın devrimciler de Rojova Kadın Devrimi’nin savunmasına katıldılar.

Kadın konsey, komün ve örgütleri Rojava’daki yaşamın tüm alanlarının merkezindedir. Farklı ulus, din ve kültürel topluluklardan bütün kadınlar Kongra Star içerisinde örgütlenmektedir.

 

Kongra Star ve Kadın Devrimi 

Kongra Star Rojava Devrimi’nin bir kadın devrimi haline gelmesi için kadınları kendi kendilerini örgütleme konusunda güçlendirir, harekete geçirir ve eğitir. Ekonomi, siyaset, demokratik birlik ve diplomatik ilişkiler, sosyal örgütlenme, sağlık, eğitim, genç kadınların örgütlenmesi, adalet, öz savunma, medya, belediyecilik ve ekoloji, kültür ve sanat alanlarında özerk bir kadın sistemi geliştirilmiştir. Annelik ve ev kadınlığı rolleri ile kısıtlanmış onbinlerce kadın kendi haklarını geri almış ve toplum örgütlenmeleri, kadın kooperatifleri ve kurumlarına katılmıştır. Birçok kadın devrim içerisinde kendi kişisel gelişimlerini “gece ve gündüz arasındaki fark” ve “ yaşamda yeni bir bölüm açmak” olarak tanımlamaktadır. Kuzey ve Doğu Suriye “kadın yasaları” kadın özgürlük ve eşitliğini sağlar. Bu yasalar ayrıca aile ve evlilik ilişkilerinde kadına yönelik ayrımcılık ve şiddeti yasaklar. Örneğin çok eşli evlilik, reşit olmayanların evliliği ya da kadının rızası alınmadan ataerkil geleneklerle yapılan evlilikler yasaklanmıştır. Kadın ve erkek miras ve boşanma konusunda eşit haklara sahiptir.

Cinsiyet eşitliği ve eşit temsilin olduğu eşbaşkanlık sistemi Kuzey ve Doğu Suriye’deki tüm siyasi ve idari yapılanmaların her düzeyinde mevcuttur. Siyasi hayat artık yalnızca erkek egemen bir alan değildir. Kürt Kadın Hareketi tarihi boyunca onbinlerce kadın,  hemcinslerini, topraklarını ve halklarını özgürleştirmek ve sömürge yönetiminden kurtarmak, özgür bir toplum kurmak için hayatlarını adadı. Binlerce kadın uzun yıllar boyunca hapsedildi, işkence ve zulme maruz kaldı. Siyasi hareketlerden kadınlar ve öz savunma yer alan kadınlar şehit edildiler. Rojava Devriminin tüm başarıları zor, uzun  bir mücadele ve büyük bir fedakarlığın sonucudur.

Bu kadınların bu kadar hayatlarını feda etmeye istekli olmalarının nedeni değişim, sevgi ve güzelliğin yolunu görebilmeleriydi. Mücadelede yaşamını yitiren her kadın Rojava’nın annelerinin, savaşçılarının ve genç kadınlarının mücadelesinde yaşar, onların nezdinde hayatlarını ve geleceklerini geri kazanır.

Kürt kadın Hareketi halen başlangıçtaki sloganı esas alır, onu simgeler: Direniş Yaşamdır! Ve yaşamın amacı özgürlüktür. Kadınlar özgür olmadan özgür bir yaşam olmayacak ve Kürt Özgürlük hareketinden dünyaya yankılanan diğer bir çığlık da Kadın! Yaşam! Özgürlük!

Jin! Jiyan! Azadi!…

 

 

Kürt Kadın Hareketi mücadelesinde sembol haline gelen devrimci kadınlardan  bazıları:

 

Sakine Cansız (Sara) 09.01.2013 tarihinde Paris’te Türk istihbarat servisi MIT tarafından katledildi,

 

Zeynep Kınacı (Zilan) 30.06.1996 tarihinde Dersim’de Türk ordusunun geçit töreni sırasında fedai eylemi düzenledi,

 

Binevş Agal (Bêrîvan) 16.01.1989 tarihinde Cizîre Botan’da Türk ordusuyla savaşarak hayatını kaybetti,

 

Zekiye Alkan, 21.03.1990 tarihinde Amed’de Türk devletinin baskılarını  protesto etmek için bedenini ateşe verdi,

 

Gülnaz Karataş (Bêrîtan), Xakurke / Güney Kürdistan’da 25.10.1992 tarihinde Türk ordusuyla girdigi yoğun çatışmalardan  sonra Türk ordusuyla işbirliği yapan  KDP Peşmergelerine yakalanmamak için kendini bir yamaçtan attı,

 

Sanem Bertan (Canda, Türk enternasyonalisti) 5.10.1997 tarihinde Güney Kürdistan’ın Zap bölgesindeki Türk işgaline karşı direnişte savaşarak hayatını kaybetti,

 

Sema Yüce (Serhildan) 21.03.1998 tarihinde Türkiye’de Çanakkale hapishanesinde ki  hücresinde bedenini ateşe verdi,

 

Nermîn Akkuş (Hêlîn, Çerkes enternasyonalisti) 13.10.1998 tarihinde Güney Kürdistan’ın Garê bölgesinde KDP ve Türkiye’nin ortak operasyonuna karşı direnişte  hayatını kaybetti,

 

Andrea Wolf (Ronahi, Almanya enternasyonalist) 23.10.1998 tarihinde Çatak / Kuzey Kürdistan’daki çatışmalarda Türk askerleri tarafından yakalandı ve infaz edildi,

 

Fatma Özen (Rojbîn, Arap enternasyonalist) 20.11.1998 tarihinde Gever / Kuzey Kürdistan’da bir Türk askeri karakoluna yapılan saldırı  sırasında  hayatını feda etti,

 

Uta Schneiderbanger (Nûdem, Almanya’dan enternasyonalist) ve Ekin Ceren Doruk (Amara, Türkiye’den enternasyonalist) 30.05.2005 tarihinde Kandil dağlarında trafik kazasında hayatlrını kaybettiler,

Leyla Wali Hasan (Viyan Soran) Abdullah Öcalan’na uygulanan agır  tecriti protesto etmek için Güney Kürdistan / Haftanin bölgesinde 01.02.2006 tarihinde bedenini ateşe verdi,

 

Şirin Elemhûlî (Doğu Kürdistan) İran rejimi tarafından 09.05.2010 tarihinde Tehran’da bulunan Evin hapishanesinde idam edildi,

 

Dilar Gencxemîs (Arîn Mîrkan ,Rojava’dan) 05.10.2014 tarihinde Kobane’de IŞİD saldırılarına karşı direnişte  fedai eylem gerçekleştirdi,

 

Seve Demir (DBP Meclis  Üyesi), Fatma Uyar (KJA Üyesi) ve Pakize Nayır (Silopi Halk Meclisi Eş Başkanı) Türk devlet güçleri tarafından  05.01.2016 tarihinde Silopi / Kuzey Kürdistan’da katledildiler,

 

Zalûx Hemo (Avesta Xabûr) 27.01. 2018 tarihinde Efrîn / Rojava’da  Türk işgaline karşı direnişte fedai eylem gerçekleştirdi,

 

Anna Campbell (Hêlin, İngiltere’den enternasyonalist) 15.03.2018 tarihinde Türk ordusunun Efrîn / Rojava’daki hava saldırılarında hayatını kaybetti,

 

Alina Sanches (Lêgerîn, Arjantinli enternasyonalist), 17.03.2018’de devrimci görevlerini yerine getirirken Rojava’da trafik kazasında hayatını kaybetti,

 

Sarah Handelmann (Dorşîn , Almanya’dan enternasyonalist) 07.04.2019 tarihinde Kandil bölgesinde Türk hava saldırısında  yaşamını yitirdi,

 

Hevrin Xelef (Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri) 12.10.2019 tarihinde Rojava’da Türk işgal güçleri ile ilişkide olan cihatçı gruplar tarafından infaz edildi.

 

  Şervîn Nûdem û Berîvan Qareçox

Bunları da beğenebilirsin