Kürdistan’da, Qıbale’nin Hakikati…

Hêlin Dêrsim Garê    //

Şiddetli kar yağışı geceden beri durmuş olsa da dondurucu hava giderek bastırıyordu. Cilo dağı eteklerindeki bulunan yer altı kampımızda iyicene kara gömülmüştük. Ve bireysel kitap okuma zamanındaydık.  Ara ara savaş uçaklarının uzaktan sesi geliyordu. Güney’e doğru gittikleri anlaşılıyordu. Mağaranın okul ve toplu okuma yeri olan geniş bölümünde az önce derin bir sessizlik vardı.  Günün güvenlik sorumlusu Dıljin arkadaş’ın bardakları tepsi içinde getirmesiyle, kendimizi sobaya daha yakınlaştırarak çay içmek için ara verdik. Kıtlama şekeriyle tam sıcak çayları zevkle yudumlarken bir anda Arjen arkadaş, yerdeki kitapların arasında, saçı başı dağılmış bir şekilde, kafasında siyah külahıyla yerinden fırladı. Tanrıça kültürünü incelerken kafasına takılan “Kibele” sorusu ardından başlayan tartışmamız hararetli bir biçimde ekonomi konusuna gelip çattı. Firiglerin Ana Tanrıçası Kibele’den, Arapların Kıblesi (kabe)nin aynı kökenden olduğunu tartışırken konu daha da genişledi. Ve etraflıca tartışmaya devam ettik. Giderek tartışmaya o anda hazır olan arkadaşlar birer birer dahil olmaya başladı. Konu hayati ve çekiciydi. Ve aslında günlük olarak hep karşılaştığımız ama derinlikli fark edemediğimiz bir konuydu. Oysa Kürdistan köylerinde günümüzde bile güçlü yaşanan bir kültürdü, toplumsal gelenekti. Kibele’yi Anadolu’da da takip ettik. Önce Hurrilerin ana tanrıçası Hepat ve Kupapa olarak karşımıza çıktı. Bu sonrasında Fenike üzerinden Arabistan’a gitti. Zaten tarihte Ana Tanrıça kültürü ve Uygarlıklar Hurri- Hitit(Anadolu) üzerinden ana bir yol olarak Kenan ve Arabistan’a yayılmıştır. Orada da Kıble- Kabe ve sonrasında Havva ve Hatice olarak yeniden göründü.  Yoğun bir tanrıçalar trafiğinden başımız dönmüş, nefes alış verişlerimizin arttığı bir anda derken Kaşuralı Hebun arkadaş adeta yazdığı defterinin üzerinden fırlayarak Tanrıça Kibele’den hareketle tartışmayı farklı boyuta evriltti. Muzip, parlak gözlerle “ bir dakika, bir dakika, bizim köyde qıbale günlük yaşamda çok kullanılan ve uygulanan bir kavramdır. Komünal- ekonomik yaşam olarak tanımlanıyor” değince Ana toprak tanrıçamız Kibele bu kez Botan’ın dağlık bir alanı Kaşura’nın bir köyünde karşımıza çıkıverdi. Hem de tüm haşmetiyle birlikte. Yüksek bir ses olarak. Ben hala ölmedim, yaşıyorum diyerek. Tüm arkadaşlar olarak buz kez büyük bir heyecanla dikkatlerimizi qıbale’ye çevirdik. Yoğunlaşmalarımız pür dikkat qıbale’ye doğru kilitlendi. Bunun esasta herkesin çok yabancı olmadığı ve Kürtçede çok kullanılan bir kelime olduğunu gördük. Çok bilinen bir kavramdı üstelik. Hele analarımızın ve yaşlıların ağzından hiç düşmeyen kelimelerden biriydi. Hemen Ana Tanrıça Kültürüyle bağını kurabildik. Bu kış eğitim sürecinde hep yapmaya başladığımız kavramların gerçek tarihi-toplumsal anlamlarının peşine düşme yaklaşımımızı bir kez daha yapıyorduk gene. Qıbale’nin altını kazdıkça, perdeleri kaldırırcasına derin anlamlara ulaşmaya başladık. Doğru yola girmiştik.  Ve hakikat değeri çok yüksek ve zengin anlamlara bir anda ulaşabildik. Saniyeler içerisinde dev gibi toplumsal hakiketler ortaya çıkıyor, gözlerimiz açılıyordu. Önder Apo’nun “kapitalizm ekonomi değildir” tespiti tartışmamızda da apaçık ortaya serildi.  Artık ayrı bir dünyada, neolitik dünyanın sınırlarındaydık. Herkesin gözleri açılmış, yüreğine heyecan girmiş ve düşünce düşünceyi açıyor, birbirini tamamlıyordu. Arjen arkadaş’ın iri patlak gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Yoğunlaştığı anlarda böyle saçları bir birine karışıyor. Beyaz yüzü kızaracağına tersinden daha da kanı çekilmişçesine rengi uçuyor, beyazlıyordu. Bu gün seminer günüydü. Sıra onundu. Akşam yemeğinden sonra vereceği seminerin son hazırlıklarını yapıyordu. Tanrıça kültürünü araştırırken konunun düşündüğünden çok daha derinlikli olduğunu hayretle görüyordu. Daha önceki parçalı bilgilerini birbiriyle bağlantılı hale getirmeye çalışıyor, sistem oluşturma gayretindeydi. Tartışma iyicene hararetlenirken adeta bir düşünce fırtınası yaşadık. Jiyan, Nupel ve Heja arkadaşlarda yaratıcı fikirlerle tartışmaya katkı sundular. Mağaranın sol tarafında oturan bu gurup sırasıyla birbirlerini desteklercesine konuya farklı açımlar sağlayarak düşünceyi zenginleştiriyor, süreklilik katıyorlardı. İlk etapta fazla ilgili görünmeyen ve elindeki kitabını bitirmeye kararlı gözüken Destan arkadaş’ta bu sıcak tartışmadan kendisini uzak tutamadı. O da arada bir yerinden kafasını yukarı kaldırarak Colemerg’ten olan köyünden örnek gösterme çabasındaydı. Gever’li, Zilan arkadaş ise “bizde de kabile’ye qıbale diyorlar” diyerek önemli bir hakikate parmak bastı. Kabile öz itibariyle topluluk, komün anlamına gelirken Qıbale’nin özünde de komünalite vardır. Çünkü kabile topluluğu aynı zamanda komünal-ekonomik topluluk olarak Qıbale’yi esas alır. Böylece kabile(komün)- qıbale bağını kurmayı başarmıştık. Muhabereye bakan ve büyük cihazın başına giden Amara arkadaş ise gidip gelinceye kadar tartışma sona ermişti. İçerinin havasından önemli bir konuyu kaçırdığını hemen fark etmişti. Bundan kaynaklı çok hayıflanmış, çünkü o da kendi köyünden örnekler verme arzusundaydı.  Dıljin arkadaş ise mağaranın tünelinden gidip gelirken konunun içine pat düşmüşçesine “sizin yörede qıbale’ye ne denir?” sorusuna ani bir şaşkınlığın ardından, iki eliyle aşağıdan yukarı doğru yuvarlak bir çember oluşturarak,  Kürtçe olarak “Kombuyin” diyerek cevap verdi. Yani bir araya gelerek toplumluluk(kom-komün) oluşturarak çalışmaktır diyordu. Cevabını kısa ve özlü verdi. Yine qıbale’nin komünal ekonomi olduğunu bir kez daha doğrulamış olduk bu şekilde. Öte yandan günün mutfakçısı Zilan Sori arkadaş ise Koçer kültüründe yoğun olarak yaşanan qıbale’ye dönük yapılan bu tartışmada kendi katkısının olamamasından epey üzülmüştü. İki de bir “benim şansıma bugün mutfakçıydım” diyordu.

Tartışmamızda Kibele-Kıble-Kabe’nin köküyle qıbale’nin aynı toplumsal kültürü öz olarak ifade ettiğini gördük. Kürdistan’da hala günlük yaşamda önemli bir yer tutan Qıbale öz itibarıyla; toprağın tarlaya açılmasıyla başlayan ve ürünlerin ekilmesi, yetiştirilmesi ve paylaşılmasıyla ilgili komünal- ekonominin adıdır.  Komünal ekonominin en eski ve ilk biçimidir. Yani insanlığın neolitikle başlattığı tarım ve hayvan yetiştiriciliğine dayalı ekonomik faaliyetinin  kural ve ilkelerin toplamıdır.  Toplumsal ekonomiyi en iyi ve sade ifade eden bir kavramdır. İçinde binlerce yıllık ana-komün kültürümüz olan neolitik kültürü taşıyor. Köy yaşamını yaşayan her insanımız bir şekilde qıbale’yi yaşamış, görmüştür. Daha iyi anlaşılması için köy yaşamından örnek vermek gerekiyor. Köyde tarla sürüleceği zaman ya da bahçe ekileceği zaman ya da ürünler toplandığında işler kollektif yürütülür. Bunun için toprak sürülecekse iş bölümü temelinde parçalara ya da pay( bölüşülür). Bu parça ya da paya qıbale denir. Kuşkusuz kapitalist mülküyeti içeren bireysel kar amaçlı toprağın ve üretim araçlarının paylaşımı, çitlere bölünmesi değil toplumsal olarak ekonominin iş bölümü temelinde yapılması faaliyetidir. Ekmeğin iki kardeş arasında bölünmesi, payı gibi sade anlaşılması gereken bir konudur. İlk olarak toprak tarla olarak açılırken parça parça açılmıştır. Bu gün bile eski harabe köylerde ya da hala yaşayan birçok köyde bahçe  ya da tarlaların yeri bellidir. Bazen yan yana, bazen bir yamaca yayılacak şekilde teras gibi üst üste giderek toprağın tarla olarak açıldığını görüyoruz. Sonradan bu iş bölümü temelindeki paylar( payda) istismar edilerek mülke konu olacaktır. Qıbale kavramı da ilk toplumsal ekonomiyle ilgili bir kavram ve kültürdür. Var olan ya da yeni ekime(üretime) açılan her toprak parçası/payına qıbale denir. Bu giderek ekonomi faaliyetleriyle ilgili her işte esas alınan bir özellik oluyor. Örneğin bir köyde toprak beş kardeş arasında paylaşılınca verilen her parçaya  “senin qıbale’ndir” denir.  Yani iş bölümü temelinde verilen paydır. Komünal ekonomi olan Qıbale topluluğunda yer alan, çalışan insanlara ise Pale- Paleyi denir. Bu da daha genel bir tabirle Özgür köy topluluğunun yaşamıdır.

Daha da açımlamaya devam edecek olursak; Qıbale; kollektif olarak belirlenen bir toprak parçası üzerinde verilen toplu emektir. Burada hem zaman hem de verilen emek iyi ve verimli bir biçimde değerlendirilmektedir. Daha az bir zamanda daha çok iş yapma yönü öndedir. Bununla birlikte qıbale de çalışan pale’nin daha derinlikli anlaşılması büyük önem arz ediyor. Pale ile kapitalist modernite çağının ücretli, emeğini satan işçisi( modern kölesi) aynı şeyler değildir. Ya da daha eski çağların serf- xulam denilen yarı kölesi (Kürtçe de Xulam, kul, köle)değildir. Pale; özgür köy topluluğunun yaratıcı, özgür çalışan insanı, emekçisidir. Topluluğuna, komünine tutkuyla bağlı olan insanın özellikleridir söz konusu olan.  Bununla birlikte qıbale de kadın ve erkek ayrımı yoktur. Kadınların ekonomiden yani qıbale’den dışlanması söz konusu değildir. Tam tersine ekonominin baş örgütleyeni olma rolü vardır. Bu açıdan pale deyince kadın ve erkek farketmeksizin çalışan emekçi insandır.  Yapılan bütün ekonomik işler Pale işleridir. Pal kelime olarak paye, paydan geliyor. Doğal iş bölümünden gelmektedir. Yani pale konusu olan işler gönüllü, yardım etme ve kollektif temelde yapılır. Köydeki en küçük bir işte bile bu yaşam tarzı geçerlidir. Hatta erkekleri harekete geçiren, ekonomik işlerin öncüsü ve çalışmanın içine katan kadındır. Erkekler kadının belirlediği çalışma çerçevesine dahil olur. Burada da  görüyoruz ki ekonomik faaliyet kadının temel işidir. Ekomomik alanda kadın sözü belirleyicidir. Çünkü yaşam konusunda en fazla tecrübeli olan, en iyi besleten, en iyi toplumsal yaşamı sağlayabilen kadındır. Kadının toplum karşısında duyarlı ve sorumluluk düzeyi yüksektir. Bundan kaynaklı kadının rolü daha belirleyicidir. İşleri ertelemeden, zamana yaymadan daha duyarlı ve gereğini yapılmasında kadın sürükleyici konumdadır.

 

Köylerde tarım başta olmak üzere bütün ekonomik işler qıbale tarzında iş bölümüyle ortak tarzda yapılıyor. Emeğin ortaklaşması aynı zamanda toplumsallaşmadır. Ekonominin temel özelliğinin komünal olduğu net anlaşıyor. Bunun dışında bir ekonomi tanımı yoktur. Neolitik insanının zihniyetinde mal-mül, kar gibi kavramlara yer yoktur. Yaşamın temel ihtiyaçlarını karşılamayla ilgili son derece hayati bir toplumsal alan olan ekonomi ve onunla ilgili her türlü eylem de kutsaldır. Her qıbale de ( iş bölümü temelindeki parça ya da pay) köylüler gönüllü katılıyor. Ailenin ya da köyün temel işi olarak aynı zamanda her üyenin de temel işidir aynı zamanda. Birey-komün ilişkisinin iç içeliği ve ayrılmaz bütünlüğü söz konusudur.  Komünal çalışma aynı zamanda her çalışanın yeteneğini sınırsız geliştirme alanına dönüşüyor. Bu da gerçek bir özgürlük gerçekleştirme alanını ifade ediyor.  Bu açıdan çalışma kutsal ve toplulukça yapılmasına büyük önem veriliyor. O yüzden bu qıbale denilen ekomomik faaliyette emeğin karşılığında para ile ilgili bir düşünceye yer yoktur. Çünkü kutsal emek para ile satılamaz. Emek, toplumsaldır. Ve yine bu komünal ekonomi de hiçbir insan işsiz kalmıyor. Yaşamını garantili ve istikrarlı bir biçimde devam ettirebiliyor. İşsiz bir insan düşünülemiyor bile. İnsan nasıl işsiz kalabilir?

Bu tarz ekonominin doğayla, hayvanlarla dost yaklaşımı, her şeyi kendisi gibi canlı ve kutsal gören zihniyetiyle beraber ekonominin temiz hava, sağlıklı yerleşim ve maneviyatı yüksek, birbirine karşı sorumluluk duyan bireyleriyle birlikte yapılıyor oluşu, adeta bayram coşkusuyla, sosyalleşmeyi yücelten, yaratıcı ruh kazandıran ortamında yapılması da önemle vurgulanması gerekiyor. Çünkü kar amaçlı fabrika ve makineli üretimlerde işçi de bir araçtır. Teknik ve mekanik olguya indirgenmiştir. Günümüzün en büyük canavarı Endüstriyalizmin son derece sağlıksız, kimyasal maddelerle her an insanı zehirleyen, kanserleştiren yapısı ve onun mekanı olan fabrikalarında insan, doğa, toplum da kanserleşmekte, ölüme terk edilmiştir.

Qıbele üretimde mülkleştirme yoktur. Toprağın eşit bölüşümü vardır. En verimli üretim söz konusudur. Herkesin yaptığı iş önemlidir. Emeğin üstünlüğü ya da küçüklüğü yoktur. İş bölümü temelinde yapılan işlerde verilen her emek, alın teri anlamlıdır, değerlidir, kutsaldır. Ortak verilen emek tekrar topluma mal ediliyor. Toplum güçlendiriliyor. Ev idaresi sağlamlaştırılıyor. Kürtçe de zaten ev anlamına gelen –mal- toplumsal ekonomiye dayalı bir kavramlaştırmadır.  Mülk ile alakası yoktur. Mülk sonradan ortaya çıkan Mal- ev ekonomisinin inkarı temelinde gelişen çarpık ve ticaret ile ilgili bir kavramdır. Qıbale de her pale yani çalışan gücüne ve yeteneğine göre çalışmaya katılır. Hiçbir Qıbale de her çalışanın emeği diğerinden ne üstün ne da aşağıdır. Çünkü birbirini tamamlama esastır. Yine bu tarz çalışmada kar amacı yoktur. Böyle bir zihniyet yapılması  söz konusu değildir. Para, mülk ve kar için ekonomi yapılmamaktadır. Toplumun temel maddi yaşam ihtiyaçlarının karşılanması için yapılmaktadır. Ve aşkla, isteyerek ve ibadet tarzında bir kutsallıkla çalışma esastır. Hatta yüksek bir tempo, tarz ve iş bitirici bir yaklaşımla işlerin başarılması vardır. Bu yüzden topluluğun bireylerinde çalışkan olma azmi öndedir. Bunun içinde çalışkan, üretici insanların ahlakı ve vicdanı rahattır. Huzur ve sadelik vardır. Çalışmalar yük, işkence değil adeta bayram coşkusuyla yapılır. Burada emek ve çalışmanın kutsallığı öne çıkar. İhtiyaç fazlası maddiyat ahlaksızlık olarak görülüyor. Her aile ihtiyacı kadar kendisine almaktadır. Diğer ailelerin, yani komşuların ihtiyacını daha fazla düşünen bir zihniyet ve ahlak yapısı vardır. Burada sadece kendisinin değil başka canı, toplumu düşünme esastır. Çünkü önemli olan tarla ya da bahçede çalışırken çok çalışarak çok pay alma değil tam tersine çok çalışma ama ihtiyacı kadar alma esastır. Köyde bazı aileler ya da insanlar hastalık, nüfus azlığı gibi nedenlerden kaynaklı kendisi kadar çalışamamış olsa bile bu ilke geçerlidir. Burada farklılığa, topluluk üyelerinin özgünlüğüne göre, herkesin çalışma içerisinde olduğu, emeğini verdiği bir çalışma sistemi vardır.

Evet tartışmamız beyin fırtınası şeklinde hızlıca ilerlerken Kapitalizm ve ekonominin iki ayrı dünyası oldukça net olarak karşımızdaydı. Burada Kapitalizmin işçi gerçekliğinin bir kez daha iyi çözümlenmesi gerekiyor. Kürtçe de işçi, Karker olarak kavramlaşmıştır. Bu kelimenin de altını kazarsak karşımıza başka bir hakikatte çıkmaktadır. Tam emin olmamakla birlikte Kürtçe dilinde kedkar( emekçi) kavramı ile karker(işçi) kelimelerinin netleştirmek gerektiğini tartıştık. Kedkar, kadim bir kavramlaştırma olmakla birlikte Karker kavramı ise emin olmamakla birlikte kapitalist modernite çağına denk gelen bir kavramlaştırma gibi geldi bizlere. Günümüz çağında oluşmuş bir kavramdır. Yukarı da belirtildiği gibi Qıbale ekonomisinde işçi yani karker yerine pale, kedkar kavramı kullanıldığını biliyoruz. Böylesi bir farkın görülmesi gerektiğini de vurgulamış olduk. Zaten işçinin modern kölelik olduğunu Önder Apo önemle belirtmiştir.

Qıbale kelimesinin daha derinlikli peşine düşerken görüldüğü üzere karşımıza komünal-ekonominin karşıt ve düşmanı olarak Kapitalist tekelcilik çıktı. Bunun altında da tarihin ilk zorbası Avcı erkek, bir adım sonraki mesleği kurnaz-tüccar erkeklikle karşılaştık. Ana kadın toplumunun(Kibele-qıbale) etrafında fırsatçı, sinsi, kurnaz, zorba ve tecavüzcü olarak nasıl ekonomiye saldırdığını, mülk-meta olarak ele geçirdiğini, önce kadını sonrasında ise erkeği de nasıl karılaştırdığını gördük. Kadın artık en çok kar getiren karılaşmış kadındır. İşçi-köle erkek ise en fazla kar getiren, karılaşan erkektir artık. Karılaşmak kavramı da köle bir kadın olarak en fazla kar getiren, sömürü imkanı sağlayan kadın anlamındadır.  Kapitalist tekelcilik adeta bir avcı erkek olarak toplumun en temel var oluşsal özelliği olan ve temel kadın faaliyeti olarak gelişen ekonomiyi( eko-nomos; ev-kadın yasası) nasıl gasp ettiğini, tecavüz gerçekliğiyle ele geçirdiğini, yozlaştırdığını, bozduğunu ve haramlaştırdığını da rahatlıkla görmek mümkündür. Hatta zorba güç olarak ekonominin üzerine kabus gibi çökmüş, bir avcı gibi toplumu, ekonomiyi avlamış, parçalamış, yok etmiştir. Avcı erkek ile tüccar- kapitalist tekelci erkek arasında özde bir farkın olmaması bu gerçeklikten kaynağını almaktadır. Tarihin başlangıcından beri Ana kadın toplumunun en hayati faaliyeti olan kutsal ekonomi parçalanmış ve intikam alınmıştır.   Bu da gösteriyor ki kapitalizm ekonomi değil ekonominin düşmanıdır. Ekomomiyi parçalamadır. Ekonominin üzerine binmedir, ezmedir, yutmadır. Yani toplumu soykırımdan geçirme, nihayetinde öldürmedir. Kutsal yaşamı makine denilen modern balta ve hançerlerle katletmedir.

Bu nokta da Kapitalist moderniteye  karşı olarak çıkan sosyalizmin kurucularından Mark’ın on yıl boyunca büyük uğraşına rağmen kapitalizmi çözümlemeye adına hakketmediği halde kapitalizmi ekonomi alanında araması ve kapitalizme ekonomik bir nitelik vermesi çok vahim bir durumdur. Yine işçi sınıfını en ilerici toplumsal kesim olarak ele alması da hakeza böyledir. Kapitalizmi ekonomik alanda aramak, kapitalizmi ekonomi ile ilişkilendirmek ve kapitalizmi ekonomiyi geliştiren sistem olarak nitelendirmek büyük yanlışlıklarında temeli olmuştur. Fakat kapitalizmi tam çözememeyle ilgili olarak bu temel gerçekliğe ulaşamamıştır. Bir kez daha Önder Apo’nun tespitlerine hayran kaldık. İçerdiği derinliği daha idrak edebildik.

Az önce Arjen arkadaş’ın Friglerdeki Kıbele ve Araplardaki Kıble konusunu dile getirmesiyle başlayan diyaloglarımız bir anda, neolitik kültürün hale yaşayan parçaları ve kavramları üzerinden ilerleyerek, beş on dakika içinde ekonomi ve kapitalizm gibi dev konuları daha gerçekçi tanımlayabildik. Ve ikisi arasına fark koyabildik. Gerçek ekonomi tanımına ulaşabildik. Her arkadaş doğduğu köyünden bunun örneğini verdi. Hatta günümüzde Kapitalist moderniteye öncülük eden İsrail de bile uygulanan Kibuttuz denilen kooperatif ekonominin konumuzla ilgisini kurmayı da başardık. Bilindiği gibi İsrail tüm dünyada para ve ticaretiyle, canavarlaşan Endüstriyalizmiyle toplumsal ekonomiyi yok etmiş, yıkmışken kendi devlet sınırlarında Kibuttuz denilen komünal-ekonomiyi esas alması da bir diğer üzerinde düşünülmesi gereken konudur. Kendi sınırları içinde en sağlıklı, verimli, toplumsal ekonomiyi esas alırken dışarıda, dünya genelinde ise Endüstriyalizm levihatan(canavarı) ile insanlığı yutmuş, ölüme terk etmiştir.

Her ne kadar Qıbale tarzı komünal ekonomi Kapitalist modernite çağında ölümcül darbe almış, büyük bir çöküntü içine girmiş olsa da dünyaya kadın özgürlükçü gözle ve toplumsallığı esas alan bir yaklaşımla bakıldığında aslında binlerce yıllık Ana tanrıça kültürü ve onun Qıbale tarzı komünal ekonomisi hala yaşıyor. İsmi Kürtlerde Qıbale olan komünal-ekonomi, Anadolu’da 13. yylarda varlığını iyicene hissettiren Ahilik, yine Kapitalizm öncesi Avrupa’da ise 13-16 yylarda ise kentlerde Lonca teşkilatı olarak karşımıza çıkmıştır.   Yeter ki Ana tanrıçamız Star, İştar, Kibele, Kupapa’nın seslerine kulak verelim. Demokratik modernitenin inşaası için harıl harıl, aşkla çalışalım. Binlerce yıllık özgür dağ kadının sesini duyarak, özgür toplumsallığımızı inşa edelim. “Çalışmak özgürlüktür” şiarına kulak vererek çok çalışarak özgür yarınları an’da kazanmayı başarmanın dileğiyle…

Cilo Dağı Eteklerinden

29-01-2016

Bunları da beğenebilirsin